Beyinlerimiz göçüyor
Yazının başlığı Türkiye için bir intiharın haberini veriyor. Hangi ülke olursa olsun, “Yetişmiş, nitelikli, kalifiye elaman” kısacası eğitilmiş işgücünün kaybı, ister siyasi ister ekonomik, neresinden bakarsanız bakınız bir çöküşüşü anlatır.
Türkiye, maalesef tam olarak bunu yaşıyor. Ülkeye, delik deşik edilmiş sınırlarından haddinden fazla, niteliksiz nüfus göç edip gelirken, yerli genç nüfus, başta ABD olmak üzere AB ülkelerine göç ediyor. Bu nüfus değişimindeki acayip çelişik durum, aynı zamanda bir beyin göçünün ötesinde ülkenin demografisi üzerinde de olumsuzluğun hüküm sürdüğünü gösteriyor.
Bu yönüyle beka meselesidir.
Bir varoluş sorunudur.
Kısacası eğitimli genç Türkler gidiyor, niteliksiz, Anadolu’nun yerlisi olmayan, büyük çoğunluklu yabancı nüfus onun yerini fazlasıyla dolduruyor. Bu gerçekliğin, önceki gün Cumhurbaşkanı’nın kimi gazetelere manşet olan “İç cephemizi çökerttirmeyiz” haberiyle de çok yakından alakası var. “İç cephemiz”, sınırlarımızdan giren yabancı nüfusla çoktan bozulma aşamasına girmiş durumda.
Bu bozulma; birincisi, yabancı nüfusla demografik yani varoluşsal. İkincisi, niteliksiz beyin transferine bağlı olarak eğitimsiz yoğun kitle akışı nedeniyle, düşük iş ve beceri kapasitesiyle gerileşmeyi; üçüncüsü de ekonomiye getirdiği ağır yükle, mali bir uyumsuzluk yarattığı için apaçık bir iç cephe sorunudur.
İç cephe karmaşasının bir diğer tarafı da ülkede yaşanan, bağnaz, fanatik, hoşgörüsüz iktidar fanatizmidir. Meselâ, İstanbul’da bir ilçe belediyesi, kaymakamlık tarafından sokağa atılmış, orada görev yapıyor. Ayrıca, muhalefet belediyelerine SSK baskısı yapılmakta, toplumun refah düzeyini artıracak projelerine gereken izinler onaylanmamaktadır. Bu ve benzeri durum, her şeyden önce, halkın kendi kendisini kimin yöneteceğine dair verdiği kararı gereksiz görme, kabul etmeme halidir. Çok daha önemlisi, idari bütünlüğün, yani iç cephenin bizzat iktidar tarafının bozmasıdır. Üçüncüsü, anayasal olarak sürdürülmesi gereken kurumsal devlet düzeninin reddi, yönetsel birliğin ve bütünlüğün bilerek, istenerek düşmanlaştırılıp bozulmasıdır.
Böyle istikrarsız, kucaklayıcı olmayan, kendi yurttaşlarını yurttaşlık bilinci ile bağrına basmayan bir siyasi iklimin hâkim olduğu ülkede, bir de ekonomik baskılar gittikçe artıyorsa elbette insanlar göçecek, kendilerine gelecek aramak zorunda kalacaklardır.
Beyin göçünün, bir başka ifade ile kalifiye eleman kaçışının bir diğer boyutunda, iktidarın/yönetimin, istihdam yaratacak, akılcı bir planlamasının olmayışı vardır. Eğitim- ekonomi arasında bağ kurarak, ülkenin gelecek planını, dolayısı ile okulları, buna göre kurup düzenlemedikçe, adı ne olursa olsun kurulu tüm sistemler olumsuz sonuç verecektir. Nihayetinde tüm sistemler, amaçları önceden belirlenmiş olan örgütlü organizasyonlardır.
Kısaca, rastgele okul değil, bilinçli ve amaçları önceden belli, toplumsal, ekonomik ihtiyaçlara dayalı, fonksiyonel bir eğitim düzeni kurmak, eğitim sisteminin olmazsa olmazıdır.
Üniversite sayısını plansız rastgele artırmak, kulağa hoş gelebilir; ancak, fonksiyonel olarak durum farklıdır. Sayısal olarak üniversitelerin çokluğu, ülkenin genç nüfusunu, hayata hazırlık çağında eğitim yoluyla yüksek öğretimde oyalayıp, her birine bir diploma verdikten sonra, hepsini sokağa salmak demektir. Çünkü bu sayıdaki üniversite mezununa karşılık, bunca mezunu ülkenin kalkınması için hangi işgücünde nasıl istihdam edeceğinizin planı yoktur. Bu durumda ortaya çıkacak sonuç bellidir. Binlerce üniversiteliye diploma ver, ama ne iş yapacaklarına karar vermediğin için sokağa sal.
Halihazırda duruma ve sonuçlarına bakıldığında, mevcut yüksek öğretim politikası tam olarak budur. Bu durumda yapılan işin anlamı da bellidir: Türkiye, genç kabiliyetleri, genç zekâları, genç yetenekleri, ellerine birer üniversite diploması vererek oyalayıp harcıyor. İşte bu eğitimli nüfusun içinden öne çıkan, diğerlerine göre çok daha başarılı olan yetenekler, batılı ülkelere göçüyor. Türk milletinin ekonomik gücüyle okuyor, yetişiyor, tam milletinden aldığını milletine verecekken, kendi ülkesinde diplomasına uygun bir iş ve yaşam kalitesi bulamadığı için çözümü dışarda arıyor.
Bu sebepledir ki yaşadığımız eğitim politikalarına ve onun beraberinde getirdiği nitelikli beyin göçüne, çöküş diyoruz. Gidenlerin yerine koyduklarımızı yabancı nüfus yoluyla istila olarak görüyoruz.
Düzeltmenin yolu akılcı, bilimsel ölçütleri kendine rehber edinen eğitim yönetimdir.