Adalet çöküntüsü

"Adalet"in terazisi doğrulamıyor. Adalet timsali hanımın da gözleri açık.

Eski korgeneral hakkında birbirine zıt iki karar ve R. T. Edoğan'ın beraat için: "Yargı camiamız için çok çok üzücü bir adım olmuştur. İlginç olan şu: Kararı veren kişi veya kişilerin FETÖ'cü olması olayın nereye geldiğini gösteriyor. Hak er ya da geç yerini buluyor. Müebbet hapse mahkûm olmuş bir kişiyi tahliyesini nasıl verebiliyor. Bu anlaşılır bir şey değil. Adalet Bakanlığımız ve Savcılığımız hemen harekete geçip yakalandı." demesi ve ardından kararı veren hâkimlerin sürülmesi, "adalet"te bir "denge" olmadığını bir kere daha gözler önüne serdi.

Aklıma takılan şu: Bir üst mahkeme olarak beraat kararı verdiyse, bir dinlemeleri, gerekçeleri neymiş anlamaları, önceki müebbet kararının gerekçelerle karşılaştırmaları gerekmez miydi? Bir gün içinde "Vay sen nasıl beraat kararı verirsin!" dediler, üç hâkimi oraya buraya yolladılar. Kurulu düzenleri bozuldu. Çocukları varsa kim bilir ne hâle düştüler. Öyle kızgındılar ki, Fizan bizde olsaydı oraya göndereceklerdi. (Eğer Libya'da Trablus'u kurtarırsak, Fizan da "bizim" olacak. Abdülhamid'i çok seviyorlar ya... İzinden giderler, bekledikleri dışında karar verenleri Fizan'a sürerler!)

Siyasetin eli adaletin üzerinden ne zaman çekilirse, ancak o zaman hâkimler, kanunlar ve vicdanlarıyla baş başa kalırlar. Onların da adaletin terazisini dengeleyebilmeleri iyi yetişmeleriyle mümkündür.

Fethullahçılık badiresi tam atlatılamadı. Bu hassasiyeti anlıyoruz. Ama adalet mekanizmasına da "güveneceğim adam" diyerek, kendi yandaşlarını dolduramazsın. Nerede partinin adamı varsa kimi savcı, kimi hâkim yapıldı; halkın güveni yitirdi.

Abdurrahim Karakoç'un, o ünlü "Hâkim Beğ" şiiri aklıma geldi. İlk ve son iki bendini vereceğim:

"Gene tehir etme üç ay öteye / Bu dava dedemden kaldı hâkim beğ. / Otuz yıl da babam düştü ardına / Siz sağ olun, o da öldü hâkim beğ.

Mülkün temeliydi adalet hani? ... / Bizim hak temelde saklı mı yani? / Çıkartıp da versen kim olur mâni? / Yoksa hırsızlar mı çaldı hâkim beğ?! // Hem davacı pişman, hem de davalı.. / Bu yolda tükettik çulu, çuvalı. / Sabret makamından çalma kavalı, / Sürüler ekine daldı hâkim beğ."

Davanın yıllar yılı sürmesinden yakınılıyor, belki adaletli, belki adaletsiz bir karar çıkacak ama, gecikince kararın pek hükmü kalmıyor. Ölen ölüyor, giden gidiyor.

Şimdi yine gecikme var. Devaları hızlandırmak için Avrupa'ya uyup "arabuluculuk" müessesini getirdiler. O da ayrı bir dert. Pek çok açıkları var.

"Tek Adam" her şeyin önünde ve tek karar mercii.

Allah bilir, hak gözeten hâkimler, dört gözle emekliliklerini bekliyorlardır, şu cendereden bir kurtulsak, diyorlardır.

"Saray Hükûmeti" içinde Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, bana çok iyi niyetli geliyor. Güven verici konuşuyor. Ancak hiçbir şey elinde değil. Kusura bakmasın o bir vasıta. Güven vermesinden bile "Yukarı" yarar sağlıyor.

Fikir söylemek suç olmamalı ama suç! İçeride darbeyle hiçbir alâkası olmayan, Cemaat'in hiyerarşisinde hiçbir surette yer almamış gazeteciler, yazarlar mahpus.

Üyelerinin tamamını iktidar partisi tarafından seçilen HSK, Adalet Bakanı'nın başkanlığında, müsteşarının denetiminde çalışması başlı başına "adalet çöküntüsü"dür. Hiçbir şey düzeltemeyiz.

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları