Siyasilerimiz düşmanlaştırmada çok mahirler!
Kemal Kılıçdaroğlu, 11 yıl hapis talebiyle yargılanıyor. Geçen hafta sonu mahkemeye çıktı. Siyasîlerin mahkemeye çıkmaları gövde gösterisine dönüyor. Görevden almalarda da öyle. Kim daha kalabalık gelir, kim daha şiddetli gösteri yapar, kim daha muhalif konuşur, kim daha fazla fizikî müdahalede bulunur; o üste çıkar, o kazanır, o karşısındakine geçit vermez, diye düşünürler.
Hepimiz Türkiye’de yaşıyoruz. Hepimizin birbiriyle maddî, manevî bağı vardır. Dibini araştırsan, aynı obadan Anadolu’ya, Orta Doğu’ya, Balkanlara ve hatta Kuzey Afrika’ya yayıldığımızı görebiliriz.
Biz siziz, siz biziz. Ama öyle bir düşmanlık ekiliyor ki, başka dünyalardan gelmiş gibi bir tavır içine giriyoruz.
Türkiye, stratejik bir bölgede... Geçmişte Sevr Projesi’nden sık bahsettim. 433 madde. Osmanlı parçalanıyor, “Türk” unsuruna küçük bir bölge bırakılıyor. Bu bölge o kadar küçüktü ki, o bölge bile zamanla etrafında devletleştirilen bölgelerin içinde eritilecek şekilde ayarlanmıştı. Yani “Türk” yok ediliyordu.
Mustafa Kemal’e diklenenler önce Sevr Projesi’ni bir incelesinler. Mustafa Kemal ortaya çıkmasa, Yunan galip gelse -hani Kadir Mısıroğlu Yunan galip gelseydi, diye kinli konuşmuştu ya- Yunan bile Sevr’de fazla pay alamıyordu. Dünyada asıl güç hangi ülkedeyse, bölgeye abanan da o güç olacaktı.
Diyeceğim şu: Millî Mücadele verilirken, içimizdeki mücadele, düşmanla mücadeleden daha çetindi. Yunanlılarla ve onun destekçileriyle silahlı ve siyasî vuruşuyorsun, diğer tarafta Anadolu’nun belli bölgelerinde iç isyan çıkartılıyor, insanlarımız birbirine kırdırılıyordu.
Böyle zorlu bir mücadeleyle biz Misak-ı Millî’ye bile tam ulaşamadan Türkiye sınırlarını ancak belirleyebildik. Hatay’ı bile 1939’da topraklarımıza katabildik. Ve Hatay, Suriye Hükûmeti’nin hep sancısı oldu. Haritalarında Hatay kendi devletleri sınırları içinde gösterildi.
Demek istiyorum ki; birbirimizi barışamayacak yönlere itmeyelim. Misak-ı Millî’nin çok ötesine kafa yoralım.
Maalesef son hâdiseler, bizi ayrışma sınırlarına doğru itekliyor.
PKK içimizdeki illettir. Emperyalist güçler, bir yerde toplu etnisite görünce, farklılaştırmayı amaç ediniyor. Batılı birtakım kuruluşların, kimlere maddî destek verdiğini bir araştırın. Ne için desteklediğini göreceksiniz. Bir Güneydoğu röportajımda, ayrıştırıcı hususlarda araştırmalar yapan içimizdeki resmî kuruluşun yetkilisiyle konuşmamda verdiği safiyane bilgiler, beni hiç şaşırtmamış, esefle derin derin düşündürmüştü. Yabancı fonlardan para akıyordu.
Çarpıcı bir örnek vereceğim: Eski kanun dışı sol örgütlerde faaliyet göstermiş bir hanım “araştırıcı”nın, PKK ile mücadele eden askerlerimizin “bozulan” psikolojisi üzerine yapacağı araştırma için bir ABD vakfından destek aldığını öğrenince, sırf denemek için o vakfa ben de yazmış, Bosna Hersek’te savaşın etkilerine dair araştırma yapacağımı belirtmiş, hâliyle maddî destek istemiştim. Çünkü çatışmalardan önce, çatışmaların içinde ve çatışmaların sonunda bölgedeydim. Hem Sırp tarafına, hem Müslümanların tarafına gidip geliyordum. Cevap bile vermediler!
Son zamanlarda, PKK bağlantılı bilinenlerin belediye başkanlığından indirilmeleri yüzünden büyük kargaşa çıkıyor.
Kargaşada PKK/DEM neyse... Onların işi zaten düşmanlaştırma, kargaşa çıkarma, polisi askeri suçlama. Ya CHP? Ne olursa olsun, Cumhuriyet’in kurucu partisi olarak, eğer “Gazi Paşa”, “Mustafa Kemal”, “Atatürk” diyorlarsa adımlarını son derece dikkatli atmaları geremez mi?
TBMM’de, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın önünün kesilmesi, sen, bizim partiden (aslı PKK/DEM Parti’den) Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i indirdiniz, kayyum, getirdiniz. Bizim milletvekillerini belediye binasına sokmadınız. Biz de seni TBMM’ye sokmuyoruz, diyerek ne olursa olsun bir bakanı itip kakabilir misiniz, önüne set çekebilir misiniz?
Böyle zorlayıcı, mızıkçı protestonun ne kazandıracağını oturup bir düşünmeleri gerekir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun yargılanmasına geleceğiz. Savunması önemli.