Zihin haritalarımız
Demokrasi nedir, diye sorsanız "halkın kendi kendini yönetmesidir" diye cevap alabilirsiniz. Lakin demokrasi aynı zamanda uzlaşma rejimidir.
Peki, halk nasıl bir toplumdur?
Ortak bileşeni kültür olan, yaşayan insan topluluğudur.
Halkı oluşturan, insanları bir araya getiren ve yine bir arada tutan yaşamsal bağın adı neymiş?
Kültür.
Demokrasi denilen yönetim biçimi, nerede ve hangi toplumda uygulanacaksa, o halk ya da o toplumun kültürüyle ister istemez karşı karşıya gelir. Ve o kültür, demokrasiyi benimsediği, içselleştirdiği ve özümsediği oranda, demokrasi de kendisine yaşam alanı oluşturur.
Yoksa kadük kalır.
Niye?
Çünkü demokrasi de bir kültürdür. Ve her kültür, karşılaştığı öteki kültürle ya savaşır ya da uyum süreci geçirir.
Türkiye''de demokrasinin istenen düzeyde gelişmemiş olmasının ana nedeni, işte bu uyum sürecinin tamamlanmamış olmasıdır. Öncelikle kültürün bunu kabullenmesi, özümsemesi ve kendine mal etmesi gerekir ki bu anlık bir gelişme değil, zaman alıcı bir gelişmedir. Bu sebeple süreçtir.
Peki, Türk kültürü, demokrasiyi yeterince içselleştirdi ve kendine mal etti mi?
Hayır etmedi.
Maalesef biraz daha zamana ihtiyacımız var.
Neden?
Çünkü demokrasi ile bireyselleşme arasında da bir ilişki var.
Başka?
Demokrasi ile eğitim, eğitimle sosyal kalkınma; ekonomik kalkınmayla, sosyal kalkınma; sosyal kalkınma ile de öz yeterlilik, insanların bireysel gelişmesi arasında doğrusal ilişki var. Hepsi birden büyük bir toplumsal değişimi işaret ediyor. Türkiye''de bu düzeyde bir değişim henüz gerçekleşmedi. Kısacası toplum, o yeterlik düzeyine ulaşamadı.
Neden?
Birincisi, tarihsel süreçten. Ağır ve zaman alıcı olduğundan yavaş ilerliyor.
İkincisi, kültür kodlarında varlık gösteren geleneksel aşiret zihniyeti halen daha devam ediyor.
Üçüncüsü, dini sebeplerden.
İslam ilahiyatı, kendisini, hem geliştiremiyor ve hem de, yenileyemiyor. Halen daha, 10. Asırda Abbasi halifesi Mütevekkil''in saraydan kovduğu bilimci, akılcı ulemanın yerine, Eş''ari''liği koyarak zihin dünyasını kapattığı sürecin etkisindeyiz. Dini öğretinin zihin haritalarında belirgin bir değişme yok. Bu sebeple, ister Şii dünyada olsun isterse Sünni; fark etmez, ilahiyatı küçük kutusuna hapsettik ve dışarı çıkmasına izin vermiyoruz.
Yani, Şiacı İslam ile içtihatçılar arasında zihniyet bakımından bir fark yok. Bilgi kodlamaları farklı. Onlar, kendi fanusuna girmeyenlere hem şaşıyor ve hem de böyle kimselerin boşu boşuna, inatları yüzünden kâfir olduklarına inanıyor.
Aynı durum, Türkiye''deki geleneksel ulemanın da zihin dünyasında varlık gösteriyor. Bu sebeple Türkiye''de Atatürk karşıtlığı, cumhuriyet düşmanlığı ve halife arayışı bitmiyor, bitmez de. Dolayısı ile bu kültür kalıbı değişmedikçe de ister istemez demokrasinin bir tarafı her zaman eksik kalacaktır.
Halen daha içinde bulunduğumuz siyasi süreçte, yaşadığımız birçok sıkıntının temelinde gene bu kültür kodlarından kaynaklanan, zihin haritalarının yarattığı sorunlar var. AKP iktidarları, apaçık yaşayarak gördüğümüz bir laboratuvar gibi. Yüzlerce olayda, bu zihin yapısının, dışa vuran gerçekliğine tanık oluyoruz. İktidar, uygulamalarıyla ülkemize hem büyük zararlar verdi ve hem de önemli örnekler sundu.
Toplumbilim (sosyoloji), bize şunu öğretiyor: Büyük, kalıcı değişimler (mesela kentlilik) en az beş kuşak sonra gerçekleşir. Bu durumda İstanbul''a gelen bir köylü yurttaşımızın şehirleşmesi ve oturup kalması, söyleyip konuşmasıyla tam bir İstanbul beyefendisi gibi davranış gösterebilmesi için aradan epey zaman geçmesi gerekecek. Kendisi değil, ama torununun torunu gerçek anlamda bir İstanbul kentlisi birey olacak.
Amacım, Türkiye neden gerçek demokrasiye geçemiyor ve biz de Avrupalı toplumlar gibi olamıyoruz, sorusuna cevap aramaktır. Bulabildik mi acaba?
...
NOT: Mevlüt Uluğtekin Bey''in ölümüne üzüldüm. Kendisine Allah''tan rahmet, ailesine başsağlığı dilerim.