Yüzyıl başlarındaki felaketler
Bugünlerde evimizde sık sık tarih sohbetleri yapıyoruz. Birden bire fark ettik ki belli bir tarihten beri her yüzyılın başında bir felaket yaşamışız. 17, 18, 19 ve 20. yüzyılların başlarında, çoğunlukla isyanlar şeklinde ortaya çıkan büyük felaketlerle yüz yüze gelmişiz. Tarihimizin bu acı olaylarını okuyucularla da paylaşmak istedim.
17. yüzyıl başlarındaki büyük felaket, Genç Osman'ın tahttan indirilerek öldürülmesidir. Genç Osman, Kapıkulu ocaklarının çürüdüğünü, yeniçerilerin bozulduğunu görmüştü. Savaş kaçkını yeniçerileri cezalandırıyor, yaralanmış gazileri çadırlarında ziyaret ederek onları onurlandırıyordu. Geceleri kılık değiştirerek sokakları ve meyhaneleri teftiş ediyor, uygunsuz kişilerin başını vurduruyordu.
Yeniçeri ocaklarını kaldırmak; Anadolu ve Suriye'den gelecek Türk ve Türkmenlerden yeni bir ordu kurmak niyetindeydi. Bu maksatla Halep Beylerbeyine de gizli bir ferman göndermişti. Yeniçeriler bu gizli fermanı öğrenmişlerdi.
Genç Osman hacca gitmeye de niyet etmişti. Bilindiği gibi hiçbir Osmanlı padişahı hacı olmamıştır. 1622 yılının 18 Mayıs'ında padişahın otağı Üsküdar'da kurulunca yeniçeriler başlarına gelecekleri anladılar ve isyan ettiler. İsyan üç gün sürdü ve sonunda Genç Osman şehit edildi. Yerine 1. Mustafa (deli) ikinci kez tahta geçirildi.
Henüz 17 yaşındayken şehit edilen Genç Osman reformcu bir hükümdardı. Şeyhülislamın yetkilerini de kısmış, işlerini fetva ve ibadetle sınırlandırmıştı. Türkiye, onun yapacağı Türkleştirme ve yenileştirme hareketlerinden mahrum kalmıştı.
18. yüzyıl başlarındaki felaket, 1730 yılındaki Patrona Halil isyanıdır. İsyanın sebebi olarak, dönemin "Lale Devri" diye adlandırılmasına yol açan Sâdâbad eğlenceleri (buradaki lüks ve israf) gösteriliyor. Fakat asıl sebep, 3. Ahmed ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın yaptığı yeniliklerdir.
İbrahim Müteferrika tarafından 1727 sonunda ilk matbaa kurulmuş, 1729'da ilk basılı sözlüğümüz (Vankulu Lugati) yayımlanmıştır. Aynı dönemde kâğıt imaline başlanmış, kütüphaneler kurulmuş, tercüme faaliyetlerine girişilmiştir.
Başlarında bir hamam tellağı olan Arnavut asıllı Patrona Halil'in bulunduğu isyancı yeniçeriler, 1730 yılı Eylül ayının sonlarında "şeriat isterüz" diyerek İstanbul sokaklarında günlerce terör estirmişlerdir. İleri sürülen gerekçeler arasında Sâdâbad'da kadınların serbestçe hareket etmeleri, bayram yerlerinde kadın ve erkeklerin birlikte eğlenmeleri de vardı.
Sonunda 3. Ahmed'i tahttan indirdiler; Damat İbrahim Paşayı da idam ettiler. Lale devrinin büyük şairi Nedim de bu isyan sırasında hayatını kaybetti.
19. yüzyıl başındaki felaket yine bir isyandır: Kabakçı Mustafa isyanı. İstanbul tahtında yine bir yenilikçi padişah oturmaktadır: 3. Selim. Yeni bir ordu kurmuştur: Nizâm-ı Cedid (Yeni Düzen). Ama yeni askerlerin ceket ve pantolonları da şeriata aykırı imiş.
Tam da ordunun Rusya seferine çıktığı günlerde yine yeniçeriler ayaklandılar. Trabzon'dan getirtilen "yamak"larla birleşip yeni orduya taraftar olan devlet adamlarını öldürdüler; 29 Mayıs 1807 tarihinde de 3. Selim'i tahttan indirdiler. Daha sonra Nizâm-ı Cedid'i ortadan kaldırdılar. Böylece bir yenilikçi hareket daha akim kaldı. Neyse ki 2. Mahmud, 200-250 yıldır devletin başına bela olan yeniçeri ocağını 1826'da ortadan kaldıracak ve bu olay tarihimize vak'a-yı hayriyye olarak geçecektir.
20. yüzyılın başındaki felaketi hepiniz biliyorsunuz. 1912'deki Balkan Savaşı ile, 500 yıldan beri vatan toprağı olan Rumeli kaybedilmiş, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda da Anadolu işgal edilmişti. Bu kez imdada Mustafa Kemal gibi bir dâhi yetişti. Onun önderliğinde "milletin azim ve kararı" ile vatan kurtuldu, Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
21. yüzyılın henüz yirminci yılındayız. Sohbetimizde "Tanrı'ya şükür!" dedik, "Bu yüzyılın başında böyle bir felaketle karşılaşmadık." Sonra da gülümsedik…