Kabul edilemez
PKK yöneticileriyle müzakere kabul edilemez. Bu yöneticiler ister Kandil’de olsun ister Avrupa’da olsun, hiçbiriyle hiçbir şekilde müzakere kabul edilemez.
PKK’nın siyasi kuruluşu gibi çalışan DEM Partisi ile de müzakere kabul edilemez.
PKK’nın kurucusu olan, Türk yargısı tarafından ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilmiş bulunan Öcalan ile de müzakere kabul edilemez. Hele hele Öcalan’ın TBMM’de konuşturulması ve arkasından affedilmesi, terörü bitirmek gerekçesiyle de olsa asla kabul edilemez.
T.C. Devleti terörün ne başı ne kuyruğu ile bir araya getirilebilir. Böyle bir şeyi düşünmek devleti, terör örgütüyle bir ve eşit kabul etmek demektir. Böyle düşünenlerin anlamadığı şey şudur: PKK, laf olsun diye terör yapmıyor; T. C. Devletine ortak olmak, ülkenin bir parçasında ayrı bir federe devlet kurmak için terör yapıyor. Bu ve benzer taleplerin hiçbiri müzakere konusu olamaz. Ne CHP’nin dediği gibi Meclis’te ne de Bahçeli’nin dediği gibi Öcalan’ı DEM grubunda konuşturarak.
Türkiye Cumhuriyeti Atatürk ve arkadaşları tarafından üniter bir devlet olarak kurulmuştur. Üniter devletimizin dayandığı millet de Anayasa’nın 66. maddesinde tanımlanan Türk milletidir. Ülkemizdeki bütün etnik gruplar Türk milletinin ayrılmaz parçalarıdır. Herhangi bir etnik gruba ayrı bir millet muamelesi yapılamaz ve o gruba ayrı bir milletmiş gibi haklar verilemez. Böyle düşünenler, Atatürk’ün partisi olduklarını iddia edemezler. Tam tersine, üniter yapıya aykırı olan bu düşüncelere ilk karşı çıkması gerekenler CHP’liler ve onların yöneticileridir.
Mesele terör meselesi değil, üniter yapının değiştirilmesi meselesidir ve buna bu ülkedeki hiçbir siyasi partinin cüret edememesi gerekir.
Bazıları da “derin devlet”ten, “devlet aklı”ndan söz etmektedirler. Derin devlet ile kastedilen, istihbarat örgütleri ise Türk siyasetini düzenlemek onların işi değildir. Onların görevi, edindikleri bilgileri üstlerine ve ülkeyi yönetenlere sunmaktan ibarettir. Bazı istihbarat örgütleri eğer kendilerini, iç siyaseti düzenlemek mevkiinde görüyorlar ve buna yelteniyorlarsa bundan vazgeçmelidirler. Eğer gerçekten bunu yapıyorlarsa Türkiye’yi bu duruma onlar getirmiş demektir. Bir an önce ellerini iç siyasetten çekmelidirler.
“Devlet aklı” da belirsiz bir kavramdır. Devlet, milletin teşkilatlanmış biçimidir; yasama, yürütme ve yargıdan oluşur. Hatta devlet kavramı bunun da üstündedir; geçmişi ve geleceği de içine alır.
Şu anda Türk Devleti fiilen iktidar partisi ile onun küçük ortağından oluşmaktadır. Son yıllardaki anayasa düzenlemeleri ve uygulamalar ile de her şey Cumhurbaşkanı’nın iradesine bırakılmıştır. “Devlet aklı” da fiilen Cumhurbaşkanı’nın aklı demek olmaktadır. Bir kişinin aklıyla koskoca bir devletin yönetilemeyeceği açıktır.
Anayasa’yı, bütün Türk devlet gelenek ve kurumlarını hiçe sayan böyle bir yapıyı Türk milletinin kabul etmemesi gerekirdi. Şu veya bu şekilde, şu veya bu güçler tarafından ortaya çıkarılan bu yapı uzun süre devam edemez, etmemelidir. Başlangıç bölümünde belirtildiği üzere anayasamız “demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi” olunmuştur. Türk evlatları elbette kendilerine “emanet ve tevdi” edilen anayasa düzenini sağlayacaktır, sağlamaya mecburdur. Aksi takdirde terörün bitirilmesi, silahların susturulması gerekçeleriyle T.C. Devleti’nin bütünlüğü müzakere masalarına yatırılacaktır.