Yeni Türkiyeciler kaos üretiyor
Bütün kötülüklerin, türlü çeşit hilelerin, yalanların tam ortasındayız ve içinde bulunduğumuz Gayya kuyusundan uzanacak saygıdeğer bir el aramaktayız... Bulabilir miyiz?
Bilmiyorum..
Kaç asırdır, devlet içinde birbiri ardına gelen krizlerle boğuşuyoruz. Bir türlü düzlüğe çıkamadık. Kurtuluş Savaşı sonrasında dengeleri yeniden kurduğumuzu, artık durulup normalleştiğimizi ve sade bir ülke haline geldiğimizi sanmıştık ama yanılmışız. Meğer içten içe kaynayan, fitne fücur ateşi en kısa zamanda ülkenin tüm kılcal damarlarında uyuyan bir virüs gibi faaliyete geçmiş ve zamanın ilerleyen dönemlerinde iktidar olacak düzeye gelmiş ama daha pek çoğumuzun olup bitenden haberi bile yok..
Türkiye’de bu anlamda kaç paralel devlet var acaba?
“Yeni Türkiye kurduk” diyerek geçmiştekini darbeci ve statükocu ilan ederek kendilerinin cennet bahşettiğini söyleyenlerin haline bakar mısınız? Eminim eskisine daha fazla özlem duyuyordur. Çünkü “kurduk” dedikleri Türkiye’yi önce kendileri kamplara böldüler. Türkiye’de bir AKP’liler bir de geriye kalanlar yani ötekiler var.
“Yeni Türkiye’yi” kuranlar, herkesi bir ve bütün olarak görmek istemiyor. Çünkübir zamanlar eleştiri konusu ettikleri batılılara atfen dillendirip eleştirdikleri “böl yönet” taktiğini kendileri uyguluyor. Yeni Türkiye manzarasına içeriden değil dışarıdan bakınız lütfen.
Eskisini karalayarak yenisi getirmek için referandum yapanların bizzat kendi ağzından itiraf ettikleri gibi devlet içinde devlet oluşmuş, hukuk tuzaklar kurmaya başlamış, emniyet içinde farklı örgütlenmeler kurulmuş, sınav sistemlerinden hakkıyla kazanan gençlerin “cihat” gerekçesiyle hakları çalınmış, yolsuzluklar ayyuka çıkmış, orduya kumpas kurulmuş, devlet komşularıyla kavgalı hale getirilmiş ve en önemlisi de kalkınma unutularak, hizmet sektörüne yönelik yatırımlarla halkın gözü boyanmış asla nitelikli sanayiin gelişmesine izin verilmemiştir. Velhasıl devletin çivisi çıkmıştır...
“Yeni Türkiye” dedikleri aslında kaosların, entrikaların, adam dinlemelerin, kumpas kurmaların, fitne-fücur Türkiye’sidir. Ve “Yeni Türkiye” haksızlıkların, gözyaşlarının Türkiye’si olmuştur.
Meğer eski Türkiye’nin zaman zaman damarını kabartan, öfkesini dışa vurmaya sebep olanlar “Yeni Türkiyecilermiş.” Milli Güvenlik Kurullarında sürekli “irtica” vurgusu boşuna yapılmıyormuş.. Bunu şimdi çok daha iyi anlıyoruz.
Kurulu Cumhuriyete karşı sürekli sağdan ve soldan gelen rejim tehditlerine karşı verilen muhtıralar bile “Yeni Türkiye” manzarasından geriye doğru bakıldığında çok şaşırtıcı gelmiyor. Bunları yazdım diye muhtıracı veya darbe savunuculuğu yaptığım sonucuna kimse varmasın. Yaptığım şey olaylardan ve olgulardan sonuç çıkarmaktır. Türkiye Osmanlı’dan bu tarafa sürüp gelen çoğu kere entrika, kin ve nefretler üzerinden yürütülen yeni idare sistemi getirme çabalarından ve bunun ideolojik kumpaslarından Cumhuriyetin kuruluşuyla dinginleşme dönemine girmişti. Ancak, geçmişten gelen damarlar zaman içinde yeniden depreşince Batıda olduğu gibi insanlar “kurulu düzeni nasıl geliştiririm” anlayışına yönelmediler. “Yeni idare sitemi kurup Türkiye’yi istediğimiz şekle nasıl sokarız” diyerek sürekli Cumhuriyetle savaştılar. Böyle bir düşmanlaştırma elbette koruyucu refleksleri devreye sokacaktı. İşte kimi muhtıralar, kimi darbeler ve çoğu vesayetçi oluşumlar buradan kaynaklandı. Mesele salt kurulu Cumhuriyetin geliştirilmesi ve eksik kalan özgürlüklerin mücadelesi olsaydı, Tayyip Erdoğanların bugünkü Yeni Türkiye’si, ayrı basın, ayrı yargı, ayrı bürokrasi ve devlet içinde devlet kurup sonra da bununla savaşa girerek çıkar ilişkileri üzerinden ülkeyi kaosa sürükler ve en nihayetinde eşitlikçi olmayan bir cumhurbaşkanlığı seçimiyle yeni bir idare sistemine doğru gider miydi?