Suriye’de gene bölündük

Büyük Orta Doğu Projesi’nin ikinci aşaması başladı ve Türkiye’de iktidar muhalefet bloku farklı hatlara ayrıldı. İktidar kanadı, gazeteleri ve yorumcuları, HTŞ’nin Esad rejimini alt etmesiyle Halep’i ele geçirmesini “Fetih” olarak görürken, muhalefetin hemen tamamına yakını HTŞ’yi ABD ve İsrail’in vesayet gücü olarak tanımlıyor.

Kısaca Türkiye’nin millî çıkarlarının söz konusu olduğu en kritik süreçte gene bölündük. Hâlbuki iç cephenin tek yürek, Türkiye’nin çıkarları ne ise onun etrafında birleşmesi gerekiyordu.

Peki, neden bölündük?

Çünkü işbaşındaki iktidar, devletin kurucu dış politika rotasından çıktı ve yerine kendi tekrarlarıyla büyüttüğü ideolojisiyle bakıyor. Bu sebeple de sakallı sarıklı her kim varsa bunun zaferlerini “Fetih” olarak görüp tanımlıyor.

Bu politikada öncelik Türkiye değil, mezhep. Türkiye’nin çıkarı mezhebe bağlı politikalar üzerinden gözetilip değerlendiriliyor. Bu durumun bir benzerini muhalefetin kimi kesimlerinde de görmek mümkün. Onlar da Esad’a bakılarını tıpkı iktidardakiler gibi mezhep üzerinden değerlendiriyor ve Esad’ın tek kurtarıcı olarak görülmesini istiyor.

Gerçek olan ise, millî varlığı ve geleceği ile Türkiye’nin millî çıkarlarıdır. Bu sebeple meseleye millî çıkarlar açısından bakmak gerekiyor. Durumu böyle okuyunca geriye siyasi aktörler kalıyor.

Kimler var sahnede onlara bakmamız lazım.

ABD ve İsrail var mı?

Evet var.

Kime ve neye odaklanmış durumdalar?

Esad yönetimine. Onunla birlikte hareket eden İran ve Rusya’ya. Dolayısı ile Hizbullahçı gruplara.

Başka, SDG’ye yani yeni PKK kimliği ile PYD’ye.

Tam bu noktada, ABD-İsrail çakarları ile Türkiye’nin çıkarları zıt kutuplara evriliyor. Ancak kesişenler de var. Türkiye ile ters düşen ABD-İsrail, Esad’ı yıkma konusunda HTŞ ve onların Halep’i ele geçirmelerini “Fetih” olarak kutlayanlar, amaçta birleşiyor, hedefte farklılaşıyorlar. Benzer şekilde PKK’yı yıllarca bağrında bakıp besleyen baba Esad ve oğlu ile Türkiye’nin millî çıkarları çatışıyor, ancak Suriye’nin toprak bütünlüğüne bağlı olarak Türkiye’nin sınır güvenliğinin sağlanması noktasında birleşiyor.

Kritik noktamız, dolayısı ile hassasiyetimiz, ABD-İsrail’in vesayet savaşçıları PYD’liler. Bu yapı aynı zamanda Büyük Orta Doğu Projesi’nin temel figürü. Olmazsa olmazı. Yeni Orta Doğu’nun küçük İsrail’i, daha doğrusu “Müslüman İsrail’i” ve büyük kapının bekçileri.

Kritik noktanın ve hassasiyetimizin ikinci yüzünde Müslüman (nasıl Müslümanlarsa) örgütler. El Kaide, IŞİD ve onlardan bozma, adları kirlenip değiştiren başka kimliklerle ortaya sürülen HTŞ gibi militarist örgütler.

Tunus’ta başlayan ve “Arap Baharı” adı verilen ABD, İngiltere, Fransa, İsrail ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu devletler tarafından desteklenen Büyük (genişletilmiş) Orta Doğu Planı’nın birinci aşaması Türkiye’ye büyük zarar verdi. Verdiği destek Irak’ı, Libya’yı ve şimdi yüz yüze içinde bocaladığımız Suriye’yi olumsuz etkiledi. Bunu bu ülkelerdeki istikrarı bozarak yaptı.

Başta Irak olmak üzere Libya ve Suriye’deki istikrarsızlık, Türkiye’yi derinden sarstı. Ekonomik olarak büyük harcamalara ve kayıplara neden olurken, sınır güvenliği dâhil Türkiye’nin toprak bütünlüğüne kadar varan dış tehditlere sebep oldu.

Gizlisi saklı olmadan BOP’un hedefiyiz.

Şimdi ikinci aşamasına geçildiğine göre Türkiye ne yapıyor ya da yapacak? Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamalarına bakılırsa mevcut gelişmeleri sadece izliyor. Lakin iktidarın yakın çevresine bakılırsa ister gelişmelerin içindeyiz. Hatta parçasıyız. Zaten kaçamazdık. Çünkü Türkiye İdlib bölgesinde ve elinde bulundurduğu coğrafi saha PKK/PYD’nin Akdeniz’e açmak istediği yolun önünde duruyor. Dolayısı ile Suriye’de her ne oluyor ya da olacaksa Türkiye ister istemez sıcak ortamın içinde bulunmak zorunda. Nitekim Esad yönetiminin HTŞ’ye vermektense PYD’ye vermeye kalktığı Halep havaalanını görmezden gelemezdik. Gerçi HTŞ, PYD’den burayı aldı, ama anlaşmayla mı yoksa çatışarak mı tam olarak bilemiyoruz. Diğer bir gelişme de Akdeniz’e doğru ilerlemek isteyen PYD’nin Türkiye’nin maaşını ödediği SDO tarafından önünün kesildiği haberleri gelmedi değil. Şüphesiz bu millî çıkarlarımız açısından önemli bir gelişmedir. Ancak bütün bunlar ana sorunun ortadan kalktığını göstermiyor. Bundan sonra esas sorun, sadece PYD mi olacak yoksa bir de HTŞ gibi cihatçı örgütler mi yahut her ikisi birden mi olacak bunu bilemiyoruz.

Kısaca bir taraftan sıcak gelişmeler yaşanırken öte yandan belirsizlikler devam ediyor. Bu arada birileri de APO’yu İmralı’dan çıkarıp işleri düzelteceğinin hayallerini kuruyor.

Sonuç olarak millî çıkarlarımız ve toprak bütünlüğümüzü korumak bakımından Türkiye’yi yönetenler ne yapmak istiyor ve amaçları ne? Bunu bilmek istiyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları