Türksüz Suriye politikası
Esad gitti, kimi seviniyor kimi üzülüyor. Kimi Esad’ın diktatörlüğünden, kimi mezhepçiliğinden söz ediyor. Elhak hepsi doğrudur.
Esad yönetimi, mezhep aidiyetine dayanan bir diktatörlüktü.
Dış politikada, elbette muhatap ülkelerin yönetici ve yönetim biçimlerinin önemi vardır. Ancak asıl olan bu değildir. Asıl olan, kendi ülkemizin çıkarları devletimizin ve milletimizin geleceğidir.
Suriye’de gelişen olayların, oluşuna, gelişimine ve olası sonuçlarına bakıldığında kimin ne kazandığı ve bizim bundan ne kazanacağımız önemlidir.
Bu durumda soralım: Başta ABD, yanında İsrail ve beraberinde İngiltere ile Fransa, HTŞ’nin arkasında mıdır?
Evet!
Türkiye ve Suriye olaylardan önceden haberdar mıdır?
Ona da evet diyoruz.
Türkiye’nin desteklediği, eğittiği ve maaşını verdiği Özgür Suriye Ordusu denilen yapı terörist midir?
Elbette hayır.
Nasıl ki büyük güçlerin vesayet savaşçıları var ve çıkarlarını koruyorsa Türkiye’nin de benzer örgütler kurması doğal ve çıkarınadır. Üstelik ÖSO, sadece Türkiye’nin çıkarına faaliyet göstermiyor. Aynı zamanda kendi çıkarına da hizmet ediyor.
Peki, sorun ya da eksik ne?
Eksik şu: Suriye’de herkesin esamisi okunuyor ama Türkmenlerin (Türklerin) esamisi okunmuyor. Türkmenler hangi bölgenin hâkimi ya da hamisi belli değil.
Yani Esad sonrası Suriye’de herkes var, hatta bir biçimde Türkiye de var, ama Türkler/Türkmenler yok. Hâlbuki Suriye nüfusunun genel çoğunluğu içinde en büyük pay onların.
Herkesin ses verdiği yerde, koca büyük toplumun nefesi bile duyulmuyor. Türk’ün silikleştirildiği, belirsiz ve etkisiz kılındığı Suriye politikası sahiden millî midir?
Değildir.
O halde Suriye politikasının en büyük eksiği neymiş?
Türk’ü yok saymak.
Görünmez kılmak.
Bu durumda Suriye Türkleri/ Türkmenleri kazandı diyemeyiz.
Öyle ise kim kazandı?
İsrail.
İşte bakın Golan tepelerinde ilerliyor. Sahipleniyor. Davut Koridorunu açmış, Hizbullah’ı çökertmiş, İran’ı bölgeden tasfiye etmeyi başarmış bulunuyor.
Sonra en çok kazananlar elbette ABD, İngiltere ve Fransa. BOP tıkır tıkır işliyor.
Bir diğer kazanan ise egemen güçlerden taviz kopardığını düşündüğümüz Rusya’dır.
Ve tüm bunlardan sonra en çok kazananların başında, ABD’nin yapılandırdığı PYD’dir. Eş değer olarak HTŞ, yani Sünnilerdir.
Kayıp eden kim?
En başta İran.
Sonra?
Eğer toprak bütünlüğü ve millî birliği sağlanamayan Lübnanlaşmış bir Suriye ortaya çıkarsa BOP’un hedefinde olan Türkiye olacaktır.
Ne demek istiyorum? Esad gitmesin mi diyorum?
Elbette hayır. O bir diktatördü ve mezhep aidiyeti üzerinden Arap milliyetçiliğine dayalı bir rejimi kurmuştu. Sorun onların milliyetçiliğinde değil, zorbalığındaydı. Bütün zorbalar gibi onlarda da acımasızlık; aynı zamanda hukuk tanımazlık, insan haklarını hiçe sayma zulme dönüşmüştü. Nitekim Esad devrildikten sonra ortaya çıkan acıklı ve bir o kadar da insanı ürperten öyküler bunu gösteriyor.
Bütün bu olup bitenler dikkate alındığında şu anda Türkiye’yi ilgilendiren asıl sorun BOP’tur. Suriye’nin kuzeyinde yapılanan PYD’nin alacağı şekildir. Özgür Suriye Ordusu’nun sonunun ne olacağı ve Türkiye’nin güvenlik garantisidir.
Başka?
Sıra Irak’a geldiğinde, oradan İran’a yansıdığında, hedefin bizzat Türkiye olduğunun bilincinde olmaktır. Politik bilinç buradan hareketle yönlendirilmelidir.
Son alarak şunu belirtelim. Suriye pratiğinde Türkmenlere yer vermeyen Cumhur İttifakı ile onun önemli bir parçası olan milliyetçi ortakların PKK lideri Öcalan üzerinde güzelleme yapmalarının hiçbir anlamı yoktur. Kerameti de yoktur. Dahasını da söylemek lazım, öyle bir devlet aklı da olmadığı ortaya çıkmıştır.