Suriye’nin hamisi olacak mışız!

19 ve 20. Yüzyıl boyunca Orta Doğu’nun coğrafyasını Batı çiziyor. Hemen hepimizin tarih kitaplarında okuduğumuz Sykes-Picot Anlaşması (1916), bugünkü Suriye’nin sınırlarını da belirlemişti. O günlerde öncülük İngiltere ve onunla birlikte hareket eden Fransa gibi devletlerin kontrolünde ilerliyordu. Şimdi, bu işlevi, ABD öncülüğünde BOP (Büyük Orta Doğu Projesi) yönetiyor. Temelinde İsrail’in güvenliği var. Dolayısı ile İsrail, ikinci temel aktör olarak, ABD içindeki yanlılarıyla duruma hâkim vaziyette.

Dikkat ederseniz Trump yönetimi, neredeyse bütün kabinesini Siyonizm’e çok bağlı tanıdık isimlerden seçiyor. Dolayısı ile dün Osmanlı, bugün Türkiye Cumhuriyeti olarak yeniden; Batı’nın projeleri üzerinden siyasi çatışmaların, savaşların ve bölünme hesaplarının tam içindeyiz.

Suriye’deki gelişmeler, bu bağlamda ister istemez hepimizi endişelendiriyor. Türkiye’de aklı başında hiç kimse, yaptıklarına bakarak Esad yanlısı değil. Ancak, Suriye’nin toprak bütünlüğü dolayısı ile siyasi birliği açısından Türkiye’nin menfaatlerine zarar vereceğinden hareketle bakıldığında, Esad olmadan da bütünlüklü bir Suriye olabilir mi diye düşünmeden edemiyor. Lakin gidişat bunun mümkün olamayacağını gösteriyor.

Diğer taraftan, Türkiye’de iktidar odaklı merkezler, üçe bölünmüş bir Suriye’nin hamisi olmamız gerektiğini söylüyor. Bunu yaparken de önümüze pürüzsüz bir hayalle gelecek koyuyorlar. Bahçeli’nin; “Apo gelsin Meclis’te DEM kürsüsünde konusun” demenin kerametini “Devletin menfaati” üzerinden buraya bağlayarak, hepimizi iknaya zorluyorlar.

Anlattıklarına göre Apo, DEM’le görüşüp, hapisten eve çıkacak. Eş zamanlı olarak silahları bırakma çağrısını yapacak. Kandil, kendini pasif konuma sokacak, çünkü Suriye’deki yeni durum, bölücülerin ve Türkiye’nin önüne çok önemli bir fırsat sunuyor. Sonunda Kürtler Rojova’da otonom bir devlet kurarken, muhalifler de elde ettikleri topraklarda kendi yönetimlerini kuracak. Kısacası Suriye üçe bölünecek ve HTŞ ile SYD’nin (PKKistan’ın) hâkim bölgeleri Türkiye’nin hamiliğine verilecek. Bu durumda Öcalan Türkiye’de DEM’in siyasal sahasını ve biraz da Suriye’deki etkisini kontrol edeceğinden, mevcut fiili durum hem Kürtçülerin ve hem de Türkiye’nin ortak çıkarına olacak. Zaten PKK yöneticileri, Türkiye’nin son gelişmeler doğrultusunda ister istemez İsrail’in politikalarına boyun eğmek zorunda olduklarını bu durumun sonuç itibarıyla Suriye’deki PYD varlığı ile Türkiye’nin yollarını kesiştirdiğini ve iş birliğine gitmeye zorladığını söylemeğe başladılar.

Hayal dediğim senaryo bu.

İşin garip tarafı ta en başından beri BOP’un da hedefi bu idi.

Bahçeli’nin MHP’si belli ki bu yola uygun politikalar geliştirerek DEM’lilerin Öcalan’la görüşmesini istiyor. Bu tespit Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne’ye ait. Medyaskop’a verdiği röportajda “Türkiye Rojava bölgesindeki Kürt bölgesinin hamisi durumuna geçecek. Çözüm süreci denilen süreç bu” diyor ve yukarıda anlattığım senaryoyu açıklıyor.

Meğer “Devlet aklı” dedikleri keramet buymuş.

Arkasını önünü açıklamadıkları, neyi niçin yaptıklarını söylemedikleri senaryo böyle bir şeymiş.

Eğer bu sahici bir film senaryosu olsaydı herkes rolünü eksiksiz oynar olur biterdi. Ama tarih öyle değil. Vakti zamanında İttihat Terakki de pek çok hayal kurmuştu, iyi niyetliydi, kesinlikle vatanseverlerdi ama uygulama birebir örtüşmedi. Devlet, 30 Ekim 1918’de İngilizlere bir savaş gemisinde teslim oldu.

Onların karşıtı Hürriyet İtilaf Partisi iktidara geldiklerinde tek kurşun atmadan Yunanlıların İzmir’i işgal etmesi için yeni vali ve kumandan paşa görevlendirdi ama ortaya Hasan Tahsin çıktı olayı bozdu.

Anlaşılan o ki birileri Türkiye’yi yeni bir maceraya doğru götürüyor. PYD, Rojova’da özerk bir yapı kuracak, Suriye’nin hamisi Türkiye, içerdeki bölücülerine Suriye’de yenisini ekleyecek, üstüne üstlük bir de Suriye’nin geri kalanının yükünü sırtlanacak. Bütün bunlar olurken bölücü anarşi, tüm geçmişini ve isteklerini unutacak, uysal bir çocuk gibi mesut ve bahtiyar olarak Türkiye’nin kollarında her şeyden vaz geçip halay çekip oynayacak öyle mi?

Eğer Türkiye söylendiği gibi Suriye’nin hamisi olursa, uzun vadede topraklarının bir kısmını kayıp eder. Kısa vadede, anayasal düzeni bozulur. Hazır ekonomiyi, sağlığı, tarımı, madenleri vb. yönetemeyen iktidar, tümden çuvallar, Allah göstermesin ülke yıkıma gider.

En kötüsü de Türkiye’de millî hâkimiyet, millî olmaktan çıkar. Mevcut hükûmet kalıcılaşır. Demokrasi biter. Kim bilir belki de amaç budur.

Yazarın Diğer Yazıları