'Yeni rejim'de adalet mümkün mü?
R. T. Erdoğan, geçen haftadan beri hemen her konuşmasında pekiştire pekiştire "hukuk" diyor, "reform" diyor.
Bir has Ak Partili'nin şu sözlerini okuyalım:
"Tabii ki yargı işleyişi sıkıntıda. Bu başkanlık sisteminin incelenmesi, masaya yatırılması gerekiyor. Geçmişte adem-i merkeziyetçi sistemi savunuyorken geldiğimiz noktada yüzde yüz merkeziyetçi bir sistemle karşılaştık. / Bir tek kişinin iradesine bağlanmış bir sistem, bir işleyiş. Bundan sıkıntılar doğacağını bazılarımız kestiremedik herhalde. Tek sesli olursa bir şeyler daha çabuk halledilir dedik herhalde. / Baktık ki kurumsal yapıdan uzaklaştıkça, kişinin tek başına verdiği kararlarda hata yapma ihtimali daha fazla oluyor. Bence bazılarımız kabul etmiyoruz ama güçler ayrılığı diye bir şey kalmadı ülkede. Meclis'in, yargının denetleme gücü ortadan kaldırılınca her şey bir tek insanın iki dudağı arasına sıkışmış oldu. Bu çok vahim bir durum." Röp. Ece Göksedef, BBC Türkçe, 17 Kasım 2020)
Bu sözler İhsan Arslan'ın... Eski Diyarbakır milletvekili. Milletvekilliği nöbetini oğluna devretti. Oğul hâlen mecliste ve üstelik milletvekilliği öncesinden beri Reis'e çok yakın.
Muhalefet hep söylüyor ama, parti içinden biri ve hatta Saray'dan biri diyebileceğimiz İhsan Arslan söylüyorsa, "Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi"nde arıza çok büyük, demektir.
İhsan Arslan hukuk reformundan da bahsediliyor... "Taşeron Cemaat"in taktiklerine de dikkat çekiyor, aynı yoldan gidilmesin demeye getiriyor.
"Adalet"i kendine yontan "taşeron Cemaat" hangi akıbete uğradıysa, aynı yoldan gidenler de aynı akıbete uğrarlar.
Ne zaman ki, "hukuk reformu" denildi, "yandaş" kalemler, aykırı ses vermeye başladılar.
"Çözüm=çözülme" noktasına gelmeyelim sonra?!
"Atatürk'süz hayat çok zor." cümlesini da kuran Yıldız Tilbe adlı "sanatçı" bir tivit atıyor, isyancı Seyit Rıza ve Şeyh Sait'e rahmet okuyor. "Yandaş" gazeteden biri hemen kaleme sarılıyor ve Rıza'ya ve Sait'e sahip çıkıyor:
"Seyit Rıza ve Şeyh Sait meselelerinde öyle çok dezenformasyon var ki kimin haklı kimin haksız olduğu konusu kendiliğinden önemini kaybetmiş görünüyor. Bana sorarsanız elbette Şeyh Sait ve Seyit Rıza haklı. Zira ikisi de büyük bir mağduriyet ve mazlumiyet yaşamış. Üstelik ikisinin de genç, yönünü tayin etmeye çalışan bir ülkenin 'doğrusu budur' zannederek katledildiği çok açık. (...) Mağdur edilerek katledilmiş iki insana rahmet dilemenin bile bir sürek avına döndürülmesi tek başına Kamalizm'in nasıl bir 'azınlık ideolojisine' dönüştüğünün açık göstergesi!" (İsmail Kılıçarslan, "Kemalizmin açık yaraları...", Yeni Şafak, 17 Kasım 2020)
Zaman zaman "Dersim" derler, "Şeyh Sait" derler, "Seyit Rıza" derler... Cevabımızı çok önce vermiştik:
"Dersim İsyanı'nı meşrulaştırmak, Seyit Rıza'yı hakikaten 'Seyyid' saymak ve kutsamak, Türkiye Cumhuriyeti'ne düşman olmaktır. / Bu sözlerim Şeyh Sait için de geçerlidir. Yakın tarihi, tekrar ediyorum, ilmî araştırmalar ışığında araştırın göreceksiniz, hepsi ihanet içindedirler. Hiçbiri 'zulüm görmüş', 'hakları verilmemiş' halk için ayaklanmış değillerdir. Bölge ve etnik farklılıktan istifade eden emperyal güçlerin kışkırtmasıyla dikelmişlerdir. / Seyit Rıza İsyanı'nı, Şeyh Sait İsyanı'nı meşrulaştırmak demek PKK'yı da meşrulaştırmak demektir." (Bkz. "Dersim kadar taş...", Yeniçağ 14 Kasım 2014).
"Hukuk reformu" deyip durmayın artık... Neyse açıklayın da bir görelim.