Yaman değişki
Bismillahirrahmanirrahim.
Önce kendimi tanıtayım. Kul, evlat, anne, kadın, yazar, ressam ve çocuk. Bunlar benim sıfatlarım. Gurur duyduğum, sahip olduğum için hamd ettiğim sıfatlarım. Nasip olmuş, dua ve gayretle süslenmiş sıfatlarım. Gerisi boş zaten. Kimi okuduğunuzu bilmeniz için bunlar yeter. Çoğu sizsinizdir zaten. İtinalı bakarsanız kendinizi bulursunuz. İsterseniz atışır, itiraz edersiniz! İsterseniz koluma girersiniz, beraber yürürüz. Nereye koyarsanız, orada olurum. Kul? Evlat? Anne? Çocuk? Gayretim iyiliğedir. Doğruluğadır. İncitmek, kırmak istemem. Tek amacım, iyilik, güzellik olsun. Hep birlikte iyileşelim, güzelleşelim isterim. Tüketmek değil üretmek isterim.
Bazen ağır, acı konuşurum. O zaman ‘İnsan’ diyelim. Kızmayalım. Anlayış gösterelim. İnsan kusurludur. Hoş görelim. Elimden, dilimden geleni kendi çapımda paylaşayım. Belki tek bir yüreğe dokunur acılarım, tatlılarım. Belki bu; ‘Güvenecek kimse kalmadı!’’ dediğimiz dünyada, arkadaş olur inandıklarım. İlaç olur korkularınıza, yaralarınıza. Belki ilaç olabilmek, ilaç olur bana da…
Aslında çok korkuyorum. Elle sayılacak kadar azaldı okuyucu. Böyle bir kitleye hizmet verme şansına ve hakkına sahip olabilmenin heyecanını taşıyorum. Hala okuyabilenlerin! güzel gözlerinde ve beyinlerinde haz bırakmak istiyorum. ‘Doğru noktalara değinilmiş’ ‘Komikti, güldüm.’ ‘A evet, iyi ki okudum.’ Bunları dedirtmeyi amaçlıyorum. Yürek yazıları. Bilgi vermek, inandığına inandırmak amacı yok. Safi sohbet…
Haydi bu kadar tanışma yeter. Uzatmayayım, başlayayım ‘’Bizim zamanımızda’’ diyerek. En sevdiğimi anlatarak. Çocukluğum günlerini. Çünkü çok özledim. Özlüyorum. O canım zamanlarda hayat daha basit, daha netti. Yetinme günleriydi. Tekstil, gıda zor bulunur, olanın kıymeti çokça bilinirdi. Değerler, değerlilerden önemliydi. Annelik en kutsal mertebeydi. Anne oldun mu diğer her şey ikinci plana düşerdi. (Aslında şimdi de evrilmiş bir şekilde hala öyle.) Yemeyip yediren, içmeyip içiren olurdun. Öğretmenlerimiz de ikinci annelerimizdi. Öğrencilerini evlatları gibi görürülerdi. Ve esas güzellik, aileler, evlatlarını yürekten emanet ederlerdi öğretmenlere. Öğretim, eğitimin yanında ikinci plandaydı. Sadece okumayı yazmayı değil, helali, haramı, vicdanı, büyüğe saygıyı, küçüğe sevgiyi öğrenirdik. Acize merhameti, hayvanlara şefkati okulda pekiştirirdik. Pekiştirirdik diyorum çünkü bunların temeli baba ocağında atılır, ilkokulda katmerlenirdi. Düğme dikmeyi, nevresim, ampul değiştirmeyi, çivi çakmayı okulda deneyimlerdik. Hayata olması gerektiği gibi hazırlanırdık. Donanımlıydık. Paylaşmak, bölüşmek, dertleşmek, yardımlaşmak eğitimimizin ana fikriydi. Sınıf ayırımı yoktu. Hepimiz aynı giyinirdik, aynı tip yerdik. Dertlerimiz azdı ve benzerdi.
Oyun oynardık. Top, taş, kiremit, ip vardı. Sanal sanaldı. Çünkü sanal kelimesi yoktu. Buluşurduk, planlaşırdık. Hop hop, zıp zıp. Açık havada maksimum oksijenle sürekli efor. Masumduk! Sakız, çikolata, şeker cennetti. Anlatılamaz mutluluk verirdi. Gripinden başka ilaç bilmezdik.
Bizim zamanımız dedim de, otuz ila kırk yıl öncesi işte. O arada neler oldu? Nasıl yavaş yavaş, anlayamadan, bu kadar değiştik, deforme olduk, bozduk, bozulduk? Başarının, kendini eleştirmekle elde edileceğine inanan biri olarak, başta kendimi suçluyorum. Arada olanlar bizim suçumuz. Her ne olduysa, biz yaptık.
Hadi bakalım neler yapmışız.
Yaşadığımız yoklukları çocuklarımıza yaşatmayalım diye, onları bizi aşacak şekilde maddeye (oyuncak, elektronik, giyim, gıda) boğduk. “Psikolojik sorun’’ diye bir psikolojik sorun bulup, psikolojik sorun haline getirdik. Çeşit çeşit evresi olan ergenlik diye bir durum peydah oldurduk. Kaşıdık kaşıdık kanattık. Bizim zamanımızda ergenlik yoktu. Boşa gittik, şımartılamamışlıkla ergenliğimiz vardıysa da ortaya çıkamadı.
Şu an çocuklarımıza bize öğretilenleri öğretmiyoruz. ‘En iyi okula gönderen veli, en iyi velidir’ dayatmasıyla kendi görevimizi öğretim kurumlarına paslıyoruz. Paslarken de ‘’Eti senin, kemiği benim’’ tabiiliği değil, ‘’Çok para verdik, çocuğuma düzgün davran!’’ empozesi uyguluyoruz.
Dolayısıyla; ‘Ne uğraşacağım!’ kafasında, ‘Dersimi anlatır çıkarım, sorun istemem. Bana ne?’ci öğretmenler yarattık.
Of... Herkes haklı. Kim evladının kötülüğünü ister ki? Kimse! Ama silkelenmek de lazım. Bir şeyler ters gidiyor.
İlk haftadan çok yormayayım haftaya buradan devam silkelenmeye. Kolay bitmez çünkü. Şu günümüzün sebebi bu konu! Acımız, ince sancımız var! Çok uzamalı...