‘Akıllara zarar’ bir ‘yılan hikâyesi’

‘Kavanoz dipli dünya’da, ‘kendine mahsus’ bir ailede, ‘ismiyle müsemma’ bir bebek dünyaya gelmiş. Biraz ‘karga tulumba’, biraz ‘karınca kararınca’ bir çocukluk yaşamış. ‘Eski toprak’ baba, ‘aydan arı, sudan duru’ bir anne, ‘nevi şahsına münhasır’ bir kardeşle büyümüş. ‘Aklı evvel’ zamanlar geçirmiş. ‘Amiyane tabir’iyle, ‘başına buyruk’, ‘delifişek’, yer yer ‘hali-pür melal’ olmuş.

‘Dokuz ayın çarşambası’nda, ‘gözü gönlü tok’ bir ‘akıl kutusuyla’,‘hasbel kader’ tanışmışlar. ‘Abesle iştigal’ bir tanışmaymış ama ‘kafa dengi’ymiş. ‘Ateşten gömlek’ olduğunu anladığı halde ‘pupa yelken’ atlamış. İlk ‘gönül uğrusu’ olmuş. ‘‘Cemi cümle’yi boş vermiş, ‘biçilmiş kaftan’ın peşine düşmüş. ‘Dideler ruşen’ olmuş.

Hem bu yolla mevcut ‘gönül yarası’ndan da kurtulabilirmiş.

‘Anasının gözü’, ‘gözüne kestirdiği’ ‘insan sarrafı’nı, ‘kendine mahsus’, ‘iki dirhem bir çekirdek’, ‘laf cambazı’, halleriyle kandırabilmiş.

‘Çantada kekliği’yle, ‘canciğer kuzu sarması’ olmuş. ‘Devede kulak’, ‘çam sakızı çoban armağan’lar alıp, ‘fevkaladenin fevkinde’, ‘gani gönüllü’ numarası yapmış.

Bir gün ‘eşref saati’ gelmiş. ‘Yaşken eğil’emediğinden, ‘yel yeperek yelken kürek’ ‘hayat gailesi’ başlamış. ‘Ağzı açık ayran budalası’; “ artık ‘Nato kafa nato mermer’ olmayacağım!” demiş. ‘Mümkün mertebe’ ‘mürekkep yalamış’, güya ‘kitap kurdu’ olmuş.

‘Ne ala memleket’ ya ‘orta direk’ten sırt dönüp, ‘lebiderya’, ‘kalburüstü’ hayaller kurup’ ‘Alınteri’ olmadan, ‘alicengiz oyunları’yla ‘her hâlükâr’da varlık elde ederim.” sanmış. ‘Ortalık sütliman’, ‘güllük gülistanlık’ken, ‘yediği önünde yemediği arkasında’lığın, ‘rahatı batmış’. ‘Sudan sebep’lerle, ‘varlık içinde darlık’ hissetmeye başlamış. ‘Vebali boynuna’, ‘vurmuş abalıya’. ‘Yaprak dökümü’ne sabredememiş, (‘sözüm meclisten dışarı’) ‘topukları yağlamış’. ‘Zevküsefa’sı bozulmuş.

Bu arada ‘kambur felek’ ve ‘kader, ağlarını örmüş’. ‘Sath-ı müdafaa’ gibi göstererek, ‘şirinlik muskası’nı takmış, ‘yedi kat el’lerle, ‘soğuk nevale’lerle, ‘afetidevran’larla ‘alaturka’ bir ‘afra tafra’ya girmiş. ‘Osuruğu cinli’ birine dönüşmüş. ‘Ahde vefa’ kalmamış.

Kendine ‘akıl kethudası’, ‘can yoldaşları’ bulmuş. ‘Bir elmanın iki yarısı’ olmuşlar. Sonra onlardan da sıkılmış. ‘Bağrı yanık’, ‘cehlimürekkep’, ‘takdire şayan’ bir şekilde, ‘kel başına şimşir tarak’ peşinde koşmaktaymış. ‘Çok koşan çabuk yorulur’muş ama ‘çetin ceviz’miş, yorulmamış.

Bu arada, şükür ki ‘ağzı berk’ kandırılan, ‘gaflet uykusu’ndan uyanmış, şahit olduklarıyla ‘aklı başına gelmiş’, ‘el emeği göz nuru’nun, ‘cemi cümle’nin dediği gibi; ‘havan dövücünün hınk deyicisi’ olduğunu, ‘kör göze parmak’ gibi anlamış. ‘Kaçın kurası’ sinirle, saldırmış, ‘aklı evvel’in ‘şirazesini kaydırmış’. Sonra da; “ ‘İyilik yap denize at’ boşver.” demiş ‘şakak lalesi’ni, ‘defibela kabili’nden uğurlamış.

Böylelikle ‘kerameti kendinden menkul’un, ‘vehbi’nin kerrakesi’ ortaya çıkmış. ‘Abdala malum olma’dığından, ‘dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmuş’. ‘Arife tarif ne hacet’, ‘alamet-i mümeyyize’, ‘ipi pullah sivri külah’ kalmış.

‘Yed-i tüla’ sahibi, ona gülmüş. Her gördüğünde;“ ‘Eşeğe altın semer de giydirsen, yine eşektir’.” demiş. Yine de, ‘canı-gönül’den; “İnşallah ‘balık kavağa çıkar’.” diye dua etmiş.

Ama ‘yolcudur Abbas’ ‘tam takır kuru bakır’ bir kadere mahkûmmuş. ‘İşlese de ışıldayamamış’. ‘Afrası tafrası’ ‘elinde patlamış’, ‘arzıendam’ı, ‘yellim yelalim’ olmuş. ‘Zevküsefa’ hayalleri, ‘yerle yeksan olmuş’.

Bu anı, ‘zurnanın zırt dediği yer’de son bulmuş. ‘Kara gün dostu’, ‘namıdiğer’ ‘gazoz ağacını’, ‘züğürt tesellisi’ne mahkûm edip, ‘otuziki tekmili bir’ hayatına geri dönmüş.

‘Tam maaşla tekaüt’ bir arkadaşına her şeyi anlatmış. O da, ‘ceffelkalem’ ‘ibreti alem’ olsun diye bu yazıyı yazmış…

Yazarın Diğer Yazıları