Ertesi gün
Tolerans, hoşgörü anlamına gelir. Ayrıca, barış içinde severek ve memnuniyetle kabullendiğimiz hatalar da “Tolerans“ olarak açıklanır.
Voltaire, sözlüğünde, ‘Tolerans’ kelimesini Türk’lerle açıklıyor. Dinlere saygıdan örnek vererek sebeplendirmiş. Alıntı yapalım;
“Türklerin karakterinde büyük tezatlara rastlanır: Sert olmalarının yanı sıra merhametlidirler. Sahip olmayı severler, fakat hırsızlıkları neredeyse hiç yoktur. Boş vakitlerini kötüye kullanmazlar. İçlerinden pek azı birden fazla kadınla evlenir. Avrupa'daki büyük merkezlerin içinde en az genelev kadını bulunan şehir İstanbul'dur. Dinlerine sıkıca bağlı olan Türkler, Hıristiyanları sevmezler, kâfir gözüyle bakarlar. Bununla beraber, onları ülkelerinin her yerinde, hatta devlet merkezlerinde bile hoş görür ve korurlar. İstanbul'daki Hıristiyan mahallesinin sokaklarında, paskalya yortusunda yapılan ayinlere izin verildiği gibi, muhafızlık etmeleri için de törenlerin başında dört yeniçeri bulundurulurdu.”
Eserlerinden derlenen kitapta Voltaire, Osmanlı zaman dilimini kapsayan Türk-Müslüman tanımında, Türkleri de İslamiyeti de bir ansiklopediste yaraşır şekilde kaleme almıştır. Türklerin çağdaş ve evrensel düzeyini net örneklerle ifade etmiştir. Bu yansızlığıyla, kişiliğini ve yazım ahlakını bozmamıştır.
İnsanı anlamak, hayatı anlamaktır. Türk, insanı anlar. İnsanı, insan anlar! İlk inandığı GökTengriden, kavuşunca Yüce Mevla’dan ve sonrasında Mevlânâdan.
Geçen ay TRT1’deki 9 eylülümüz içerikli ‘Ertesi gün’ belgeselini izledim. Arşivden bulabilirsiniz, seyretmenizi rica ediyorum. Çok duygulandım, hislendim, kilitlendim. Yalan söylemeye sebebim yok uykularım kaçtı. Etkisinden çıkmak zor oldu. Belgeseldeki içler acısı kumpas, sınırsız kalleşlik, şerefsizlik, arkadan vurma, tecavüz, cinayet sinir sistemimi zedeledi. Saflara oynama, mağlûbiyeti kabul edememe!
Aslında acıklı. Orada öğrendim Voltaire sözlüğünde, ‘Tolerans’ kelimesinin açıklamasında bizim örnek verildiğimizi.
Tolerans, o sözlükte açıklandığı gibi başka insanların inandığı şeylere, güvendiği şeylere, sahip olduğu şeylere saygı duymak değil. Tolerans insan olmak! Midesi genişliğin zıddı. “Mütevazılık ve empati.” “Has saygı!”
Biz Türkler bu güzellikle yaratılmışız. Doğru olan, güzel olan, akıl kârı olan hiçbir şey, övgü gerektirmez. Çünkü, esas olandır! Bir insan iyilik yaptı diye alkışlanmaz, çünkü iyilik zaten yapması gerekendir. Yaradılışındandır.
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki birisi iyilik yaptığında herkes ona; “Vay canına, ne kadar iyi!” diyor. Doğru söylemek, zaten olması gerekendir, bir insan doğru söylediği için ödüllendirimez veya takdir edilmez. Çünkü olması gerekeni yapmıştır ve yapman gerekeni yapman da matah bir şey değildir. Bundandır Türk’ün mütevazılığı. Böbürlenmez iyiyim diye.
Zor olan kötüyü görmezden gelebilmektir. Hatayı örtebiliyor olmaktır. Yapamıyorsun! Hata arıyorsun. Kendinizi sevmiyor olmanız, size bunu yaptırıyor. Bize sökmez.
Biliyoruz ki… size bunu kirli tarih yaptırıyor. ‘İç huzuru ne?’ biz biliyoruz. Biz bebek öldürmedik, biz tecavüz etmedik, biz ibadethane yakmadık! Biz başta Allah sevgisi taşıyoruz. Ve tek korkumuz, Allah’ın şefkatini kaybetmektir ki, o şefkat uçsuz bucaksız.
Bence en iyi savunma biçimi saldırıdır. Mütevazılık bir yere kadar. Karakterimizle, savaş disiplinimizle, cephelerdeki ahlaki duruşumuzla gurur duyuyorum. Bu konularda alttan almak yok. Bu kokuşmuş düzenin hüküm sürdüğü dünyada, binlerce bebeğin, binlerce kadının, binlerce masumun katledildiği bu koca dünyada, merhametimizle, vicdanımızla gurur duyuyorum. Bu konuda ülkemize laf söyletemeyiz.
İntikam alınacaksa da en gösterişli şekilde alırız. Ama kindar bir toplum değiliz. Hiçbir zaman kuyruk acısı gütmedik. Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesi ile harmanlandık. Barışçılız.
Aynı belgeselde şundan da bahsediliyordu; genelde masum kanı döken, haddini aşan ırklar, aynı zamanda kindarlıkla besleniyor. Bizim insanımızsa kötüyü unutup güzele kavuşma mayasıyla kabullenişte. Ama kin tutmamayı tercih edişimiz, intikam peşinde koşmamamız, yapılmışları unuttuğumuzu göstermez. Hepsi kaydıyla, küreğiyle tarihimizde mevcut, beynimizde mevcut, kalbimizde mevcut. Rahata bağlamasınlar. Yaptıklarımız yapacaklarımızın garantisidir. Fikirlerinden, zikirlerinden ülkemizi çıkartsınlar. Herkes önüne baksın. Biz de ülkemize her an sahip çıkalım.
Hatırlatıcı ve uyarıcı bu satırlar, Bilge Kağan’ın çağlar ötesindeki çağrısı “Ey Türk titre ve kendine dön!”ün çağdaş bir yansıması olsun.