Üçüncü serok
Seroklarımız çoğaldı. Birinci serok Abdullah Öcalan. Onun "gönüllerdeki" yeri apayrıdır! Diğer seroklar yanına yaklaşamazlar!
"Serok Ahmet" ikinci sırada. Ahmet Davutoğlu. (Nereden nereye... 12 Eylül öncesinde İstanbul Lisesi''nde okurken Ülkücü grubun başkanı o idi. Döneminden bir arkadaşı söylemişti. "Hayır", derse not gönderebilir. Köşem açık. O dönemde, liselerde ve üniversitelerde siyasî grupların başkanları olurdu.)
Üçüncü serok Recep Tayyip Erdoğan!
Diyarbakır''da, ortalık "Serok Erdoğan!" naralarıyla inledi. R. T. Erdoğan cenahında propaganda milimi milimine hesaplanır. Atılacak sloganlar önceden belirlenir. Ak Parti''nin gençlik kollarından birilerine tembihlenmiştir: "Serokluğu Abdullah Öcalan''dan da, Ahmet Davutoğlu''ndan da almamız lâzım. Tek serok var! O da bizim Reis''imiz. Hadi arkadaşlar ortalığı öyle inletelim ki, dünya âlem serok görsün!" demişlerdir.
Abdullah Öcalan, şimdi İmralı''da mahpushane duvarlarını yumrukluyordur... "Nasıl olur da benim sıfatımı Recep Tayyip Erdoğan''a yakıştırırlar! Avukatlar geldiğinde söyleyeceğim. Tek serokunuz var, başka serokunuz yok! Her yere haber salın. Kandil uyuyor mu?! Müdahale etsinler!" diyordur.
"Avukatlar" deyince... Öcalan''ın avukatları pek de söz dinlemiyorlar. R. T. Erdoğan, İstanbul''da belediye başkanlığını kesinlikle almak istiyordu. A. Öcalan''dan HDP''ye oy verenlere hitaben bir mektup yazmasını, oyların kendi partisine atılmasını işaret etmesini istemişlerdi. Avukatlara mektubu verdi ama tınmadılar. Alelacele bir başka isim buldular. Daha inandırıcı bir isim: Prof. Dr. Ali Kemal Özcan (O sıra Doç.. Sonra Prof. oldu.)
İlk defa bir "ilim adamı" A. Öcalan''la görüştürülecek! Şu işe bakın! O da seçime denk geldi! Ali Kemal (Kendisiyle ara ara yazışır, konuşurum. Bir samimiyetimiz var.) 2005''ten beri İmralı''ya gitmek için devletin kapısını yokluyordu. Farklı fikirler geliştirmiştir. "Kürtçe eğitim" meselesine de farklı bakar. Geçmişte bana anlattıklarını olduğu gibi yayınlamıştım.
Ali Kemal, İmralı''ya gidebilmek için çok önce MİT''in de kapısını çalmıştı. MİT yetkilileri birden hatırladılar. Ali Kemal Özcan İmralı''ya gitmek istiyordu. Onu Tunceli''den getirelim, İmralı''ya götürelim, mektubu onun vasıtasıyla getirtelim, demişler ve planı uygulamaya koymuşlar. Sonra mektup geldi. Çok konuşulan mesele. Öyle ki, "Mektup getirdi, profesör yapıldı." lafı dolaşmıştı. Ali Kemal bana "Profesörlük benim hakkımdı. Zamanı geçmişti bile!" demişti.
"Serok" meselesine geleceğim. Ön açıklama: Ali Kemal Özcan''ın iki oğlundan biri ABD''de, diğeri İngiltere''de yaşar. ABD''deki HDP''nin temsilcisidir. Ali Kemal "Kürt meselesi" demez. Yakında bir kitap çıkaracak. Kendisiyle yaptığım uzun mülâkat da içinde yer alacak. Kitabın adı "Çözüm Sorunu". Niçin böyle bir isim? Bana söylediği: "Bakın ''Kürt sorunu'' değil çünkü sorunu sadece Kürtlere yıkmaya götürür bu bana göre. Tamam, Kürtler vesilesi ile ortaya çıkan bir sorun, ama aslı Türk-Kürt ilişkileri sorunudur. Dolayısıyla ben bir başka çerçeve koymuş olayım."
Ali Kemal bir başka şey daha söyledi: "Karizmatik liderlik sosyolojik bir kavramdır. Aktif, hatta hiperaktif bir sosyolojik dinamiği ifade eder. Öcalan''ın Türk-Kürt ilişkilerinin rayına oturması kapsamında, yegâne sosyolojik dinamik olduğu kanaatini taşıyorum."
Anlayacağınız, Kandil için de, Ali Kemal Özcan gibi farklı düşünenler için de bir serok var; o da Abdullah Öcalan!
İçimden geldi... Ortalığı inleteceğim: "Serok Erdoğan!"