Türkiye'de Suriyeli sancısı

Suriyelilere vatandaşlık verilmek istenmesi bir çıkar hesabıdır. Bizi 'ver başkanlığı al Türkiye'yi' noktasına götürür. Halkta ikiliğe, çatışmaya yol açar...

Suriyeliler mazlum... Emperyal ülkelerin kurbanı oldular. Onların yeri doğdukları, hayat buldukları kendi topraklarıdır.

"Sancı" derken, hem bir ağrıdan hem de, kelimenin köküne inerek "batmak"tan bahsediyorum. "Sançmak" batmak demektir. Orta Asya'da "battı, ağrıdı" anlamına hâlen kullanılır. Meselâ; "Yüregim sançtı", "Karnım sançıp ket yaptı" denir. "Sancak" kelimesi de aynı kökten gelir.

Suriyelilere vatandaşlık verilmesi, çok kişiye batacak, çok kişiyi acıtacak; sancıya yol açacak.

Recep T. Erdoğan, bir hesabı olmadan Suriyelilere "vatandaşlık" sözü vermez. Suriyeliler ister istemez, mevcut hükûmete minnettarlık duyuyor. Çünkü kapıları açan mevcut iktidar.

Suriyeliler, sadece Recep T. Erdoğan'ı tanıyorlar, başkasını bilmezler. Bunlara vatandaşlık verildiği zaman ne olacak? İster istemez oylarını RTE/AKP için kullanacaklardır. Bazı illerde, Suriyelilerin nüfusu demografik yapıyı bile değiştiriyor.

Çaresizlik mi vatandaşlık verdiriyor?

R. T. Erdoğan tehlikeli oyunları seviyor, demeyeyim, çaresizliği, 17/275 Aralık yolsuzluk-hırsızlık dosyaları, "çözüm"le "çözülme"nin kapısını aralayıp o kadar şehadete yol açması, iler de, mahkeme kurulmasını gerektireceği için, Suriyelilerden gelecek, bir oya dahi kendisini muhtaç hissediyor.

Suriye'de savaş ilânihaye böyle sürmeyecek... Mutlaka ortalık durulacak... Ama yakın zamanda, ama uzun zamanda.

Bir iyilik ettin, Suriyelilere kapını açtın... Kimsenin insanî desteğe itirazı olamaz ama devletin imkânını sunmaya ve hatta oy deposu gördüğün için kendi yerli halkından öne çıkarmaya başladığında, dediğimiz gibi, insanların yüreğine bir şeyler sançar.

Vatandaşlık verilmek istenmesi sosyolojik dengeleri tamamen değiştirecektir. 78 milyon Türk vatandaşı içinde, 2 milyon 750 bin kayıtlı Suriyelinin varlığı az görülmesin. Bazı bölgelerde nüfus kesafeti şartları zorlayacaktır.

Şu an Türkiye'de 20 ve üzeri yaşta olan Suriyeli sayısı 1 milyon 384 bindir. Göç İdaresi, 15-19 yaş arasında 313 bin Suriyeli gencin olduğunu tespit etmiştir. Bunlardan bir kısmının da 18 yaşından büyük olduğu düşünüldüğünde, şimdi oy kullanabilecek Suriyeli sayısı 1 milyon 500'e çıkıyor.

Hani geri döneceklerdi?

âlbuki R. T. Erdoğan, 7 Ağustos 2014'te Gaziantep'te düzenlediği Cumhurbaşkanlığı seçim mitinginde; "Şu anda da zor şartlarda bulunan Suriyeli kardeşlerimize kucak açtık. Bu kalıcı bir durum değil, bu ilelebet devam edecek bir durum değil. İnşallah Suriye'de şartlar düzeldiğinde, Suriye'de o eli kanlı rejim gittiğinde buradaki kardeşlerimiz de şehirlerine, köylerine, evlerine geri dönecekler" demişti.

O zamandan bu zamana ne farklılıklar doğdu? Bu fikir değişikliğinin, ABD'de "hayırsever" Reza'nın muhakeme edilmesi neticesi işin ucunun Türkiye'de siyasîlere dokunma riskinin artmasıyla da bir ilgisi var mı?

Arkayı sağlama almak, "Başkanlığı" kesinleştirmek, bütün yasama, yürütme organlarını Saray'a bağlamakla mümkündür. Bunun için erken seçimde milletvekili sayısı Anayasa değiştirecek sayıya ulaşmalı, 376'dan fazla olmalıdır.

Kendilerini kurtarabilmeleri için oy gerek!

Recep T. Erdoğan, Suriyeliler ile Türkiye'de yaşayanlar arasında giderek derin bir duvarın örüldüğünü elbette biliyor. Millet işsiz, millet bir lokma ekmeğe muhtaç, diğer taraftan Suriyeliler geliyor, iş kuruyor... Mülteci olmanın gayreti giderek hırsa dönüyor ve yerli halkın önüne geçiyor. ("Hicret"in manasını derin düşünelim!)

Annenin feryadı

Ekranlarda seyrettiniz mi? R. T. Erdoğan, Kilis'e gitmişti. Konuşuyordu. Ta ileride kalabalık arasında bir kadın haykırıyordu... "Benim beş yaşındaki çocuğum öldü. Bir başsağlığı bile dilemediniz, vatandaşlık veriyorsunuz!" diyordu. Dindirilemez bir ıstırap içindeydi. Bu iç burkan, acıtan sahneyi fazla kanalın gösterdiğini sanmıyorum. Ben de tesadüfen bir kanalda gördüm.

Kilis'e bombalar düşerken, insanlar yalnızdı, çaresizdi. Hatta bir Ak Parti yöneticisi, "Bize kulak verilmiyor." diye istifa etmişti.

Elbette Kilis'te IŞİD'in bombalarıyla, hayatlarını yitirenler sadece yerli halk değildi. Suriyeli yetim çocuklar da bombalanmıştı, onlar da yüreğimizi kanatmıştı.

Dengeler değişecek

Ama R. T. Erdoğan'ın, Kilis'e, halka geçmiş olsun demek için değil, Türkiye'deki Suriyelilere vatandaşlık sözü vermek için gitmesi, kime umut bağladığını da gösteriyor. Kilis Belediyesi AKP'nin elinde. 2014 seçimlerinde Ak Parti yüzde 51 oy almakla beraber, MHP'nin de hatırı sayılır bir oyu vardır. Bu denge 7 Haziran 2015'te hemen hemen korunmuş, iki milletvekilliği AKP ve MHP arasında bölüşülürken, 1 Kasım'da MHP yönetiminin bilinen hataları yüzünden iki milletvekilini de AKP çıkarmıştır. Diğer partilerin kayda değer oyları yoktur.

Kilis'i örnek alırsak...

Kilis'in nüfusu 130 bin... Suriyelilerin ise şu andaki varlığı 130 bini aşkın. Vatandaşlık verildiği takdirde, Suriyeliler, yerli halkı geçiyor. Kendi içlerinden bir belediye başkan adayı çıkarıp kazanabilirler.

Artık illerimiz bölünecektir... Suriyeliler-Türkiyeliler... Giderek bu denge, Araplar-Türkler hesabına dönecek.

Sosyal doku bozulacak

Suriyelilere "Türk" kimliği verilince, şu anda açtıkları, sadece Suriyelerin okuduğu mektepler ne olacak? Kapatılacak mı? Oradaki öğrenciler devlet okullarına mı kaydırılacak, hızlı bir Türkçe eğitiminden mi geçirilecekler?

Ya da hiç umursanmayıp varsın devam etsin mi denecek? Türkiye içinde ayrı bir dünya mı kurulacak?

PKK'nın talepleriyle mahallî dil eğitimi verdirildi, televizyon kanalları kurduruldu. İnsanların birbirine yabancılaşması için ne gerekiyorsa yapıldı. Şimdi sıra Suriyelilere mi geldi?

Türkiye'de okula gönderilmeyen çocukların peşine düşülür, bildiğim kadarıyla, çocuğunu okula göndermeye veliye ceza kesilir.

Suriyeliler için ne yapılacak? Çocuğunu okula göndermiyorsun, ceza vereceksin mi denecek?

Suriyelilerin birçoğu elbette doğdukları topraklara gitmek isteyeceklerdir. Birçoğunun orada malı mülkü var. Hadi savaş bitti, dönmek istiyorum, derlerse ne yapılacak? Hem Türkiye'nin imkânından, hem Suriye'nin imkânından mı istifade edecek?

Yer altı teşkilâtları çoğalır

Suriyelilere vatandaşlık verilmesinden sonra casusluk faaliyetlerinin artmayacağını, iç kargaşa çıkarmak için fırsat kollayan, R. T. Erdoğan'ın pek sevdiği o muğlak, "komplo teorisi" kokan ifadesiyle söyleyeyim, "üst akıl"ın, bu insanları potansiyel militan görüp görmeyeceğini, yeni yeni örgütler türemeyeceğini garanti edebilir miyiz?

Osmanlı coğrafyasında, Arap temsilcilerin kendilerinden söz ettirdiği ilk devre 23 Aralık 1976'da ilân edilen ilk Meşrutiyetin ardından kurulan Meclis-i Mebusan'dır. Bir yıldan az süre devam eden mecliste 232 mebus vardı ve bunların 32'si Arap'tı. Arap milletvekilleri, bu mecliste, "ayrılıkçı" bir tavır sergilememişler, sadece, geldikleri bölgenin imarıyla ilgili çaba göstermişlerdir.

II. Meşrutiyet'in ilânıyla birlikte pıtrak gibi gizli-açık Arap cemiyetleri bitmiş ve geniş Osmanlı coğrafyasında İngiliz ve Fransızların kışkırtmalarıyla isyanlara başlamışlar, netice de almışlardır.

Geçmişte Cemal Paşa'nın idam ettirdiği Suriye milliyetçilerini aklımıza getirmiyoruz. Suriye'nin bağımsızlığı için, Batılı devletlerin itekleme ve dürtüklemesiyle harekete geçen okumuş bir kesimi İttihat ve Terakkî'nin üçlü ayağından biri Suriye ve Batı Arabistan Orduları Genel Komutanı Cemal Paşa (Diğer ikisi Enver ve Talat Paşalar) Suriye Araplarının önde gelenlerini idam ettirmişti. Suriyelilerin okumuş kesiminde, Türklere karşı bir kuyruk acısı olduğunu unutmayalım.

Türkiye'de PKK'nın başını çektiği siyasî Kürtçülüğün, nasıl bir dert olduğunu 32 yıldır biliyoruz. En kanlı te'dib ve tenkil hareketi de şu anda RTE/AKP iktidarında.

Yerli Arapların devletle bir problemi yoktur. Bunun ileride olmayacağı anlamına gelmez.

Türkiye'deki Suriyeliler daha çok Araplardır. İçlerinde Suriye Türkmenleri de olmakla beraber, Arapların sayısıyla kıyaslanamaz. Araplar da çoklukla Sünnîdirler. Elbette Suriye'de Nusayrî Araplar da yekûn tutar. Bizim Hatay ilimizde, Nusayrîlerin varlığı malum. Hatta denir ki bu ilimizden birçok kişi Esad'a destek için, Esad'ın memleketi, Nusayrîlerin ağırlıklı olduğu Lazkiye'ye geçmiş, Türkiye'den gitme bir çetebaşının maiyetine girmiştir. Oralardan kaçan Nusayrî nüfus ağırlıklı olarak Hatay'a gelecektir. Bunların aldığı Türkiye kimliği, nüfus dengesini değiştirdiğinde, öteden beri talep edilen, azınlıkta kalmakla beraber, bu vatandaşlıkla çoğunluk sağlayıp ezelden beri istedikleri Suriye'ye katılma talebi ortaya çıkarsa ne yapacağız? Dayanakları da var: Wilson Prensipleri. Mezhep taassubuyla plebisit için silâhlı harekete kalkışırlarsa al başına ikinci PKK'yı!

Suriye milliyetçilerinin ve hususiyetle Nusayrîlerin Türkiye toprağında gözü olduğu bilinmiyor değil.

R. T. Erdoğan'ın hesabı tutmayabilir

Vatandaşlık verilmesi meselesi o kadar çetrefilli ki neresinden tutsanız dökülecek. İlerisi hesap edilmemiştir. Vatandaşlık verme meselesi ânı kurtarma operasyonudur.

Peygamber Efendimiz Veda Hutbesi'nde, "Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü yoktur." buyurmuştur. Ama R. T. Erdoğan'ın nezdinde, Arap'ın ve başka etnisitelerin Türk'e üstünlüğü vardır. Millî Görüş'ün temel felsefesi, Türkiye'de "Türk"ü silmektir. Araplar da kardeşlerimiz, başka etnisiteler de... Ama R. T. Erdoğan ve gibilerinde, takıntı "Türk"tür. Arada "Türk milleti" deseler de, şartlar zorladığı, çaresiz kaldıkları içindir.

Suriyelilere vatandaşlık hakkı vermesi, insanî değildir; çıkar içindir. Yeter ki "Başkanlık" (siz "diktatörlük" okuyabilirsiniz) garantilensin.

R. T. Erdoğan'ın bu hesabı ters tepebilir. Beş yaşındaki çocuğunu IŞİD saldırısında kaybetmiş annenin feryadı gibi bütün yurt sathı "Hayır!" nidalarıyla yankılanabilir!

Yazarın Diğer Yazıları