TİKA'nın Türkiye'ye getirisi
Belgrad'a gelince şunu gördüm... TİKA'nın faaliyetleri Türkiye'de yeteri kadar bilinmiyor. Doksanlı yılların başından beri faaliyet gösteren TİKA'nın ne yaptığının kim ne kadar farkında? Elbette gazeteciler gelip gidiyorlar, yazıyorlar ama onların yazdıkları da bir yere kadar... Ayrıntılar öyle gazete sayfalarında pek verilemez.
Sırbistan örneğinden hareketle teferruata bilerek giriyorum. İnce ayrıntıları birleştirdiğimizde, karşımıza diğer ülkelerin yardım kuruluşlarından farklı, samimi, hasbî, fedakârca, Türkiye'nin, hiçbir "bilinmeyen" niyet taşımadan elini uzattığını görüyorsunuz. Şunu da görüyorsunuz: TİKA çalışanları devletin vazifelileri değil de gönüllü gelmiş insanlar sanki... Zorluklara katlanmayı göze almışlar. Başka ülkelerden de biliyorum... Bu beni çok sevindiriyor.
Gelişmiş ülkeden gelmek başka, gelişmekte olan ülkeden gelmek başka... Gelişmiş ülkelerden gelenlerden kuşku duymazlar ama gelişmekte olan ülkelerden gelenler, hele, zaman zaman karşında gördüğün, sana zarar verdiğini düşündüğün ülkeden olursa elbette kuşku duyarsın. Bu kuşkuları aşmanın bir yolu vardır; o da samimiyet... Samimiyetine inandıracaksın. Sırbistan'da, Mehmet Bayrak ve ekibi, gördüğüm kadarıyla, samimiyetlerine inandırmışlar. Elbette daha önce vazife alanlar da öyle... Bu arkadaşları Belgrad'da tanıdım... Herhâlde bunca yılın gazeteciliğiyle insanları ölçebileceğimi düşünürsünüz!
Türkiye içinde, kıyasıya birbirimizle çekişiriz, kıyasıya birbirimize tavır alırız. Ama dışarıda kim olursak olalım "bir"iz... Meselâ; dışarıda Recep Tayyip Erdoğan "Muhterem Cumhurbaşkanımız"dır. ("Sayın" kelimesini Ecevit, rastgele kullanmış ve sıfatın manası kaybolmuştur. O yüzden hemen hiç kullanmam.)
İleride, bir mesele için doğrudan "Cumhurbaşkanımız"a hitaben yazacağım. Kendilerinin halledebileceği bir husus... Ne olduğunu şimdi söylemeyeceğim.
Sırbistan koordinatörü Mehmet Bayrak'a verilen hizmetlerin (Evet, "hizmetler" olarak değerlendirmek gerekir!) Türkiye'ye getirisini sormuştum. Anlatıyor:
"En başta Sırbistan ile Türkiye'nin diyaloğunun karşılıklı olarak gelişmesine katkı sağlıyor. Diğer taraftan TİKA bir kalkınma yardım kuruluşu ve diğer taraftan yurt dışında faaliyette bulunan bir kuruluş. Bizim görev tanımlamamızın içerisinde ofislerimizin bulunduğu ülkelerin kalkınmasına destek olmak var. Biz de bu projeleri yaparken insan odaklı bir yaklaşımdan hareket ediyoruz. Meselâ; sera projesinde insan odaklı hareket ediyoruz. İnsanların aile bütçelerine katkı sağlıyoruz. Kişiler bu seralarda kendi yıllık tüketimlerini karşılayabilecek şekilde ürünlerini yetiştiriyorlar. Artanlarını yerel pazarlarda satarak ek gelir elde ediyorlar. Aynı zamanda o bölgedeki insanların hem göç etmesinin önüne geçilmesi hedefleniyor. Dolayısıyla onların istihdamına katkı sağlanıyor."
İç çekişmelerden "Devlet"in yaptıkları görünmüyor. Onun için ister istemez ayrıntıya gireceğim. Devam edeceğiz.
***
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin iki yiğit evlâdının dar-ı bekaya göçtüğü haberini dışarıdayken öğrendim. Ali Devrim ve Gültekin Öztürk, 12 Eylül öncesinde, tarih yeniden yazılırken, büyük mücadele vermişlerdi. O dönem, yeteri kadar yazılmadı maalesef. Öyle büyük fedakârlıktı ki, anlatabilmek için Türkçemizin üzerine yeni bir Türkçe gerekir. Her iki arkadaşımıza da Allah'tan rahmet diliyorum.