Şu ihbar mektupları

11 Ağustos günü çıkan yazımın başlığı "At izi it izine karıştı" deyimidir.

R.T. Erdoğan bizden neredeyse bir ay sonra, bu deyimi hatırlatma gereği duydu. Eğer Fethullahçılarla mücadelenin başını çeken, uzun süre bu mücadeleyi tek başına yürüten Reis, ciddî şikâyetler almasaydı, Çin dönüşü tayyare muhabbetinde kaygısını dile getirmezdi.

Gazetecinin sorusu: "FETÖ ile mücadele çerçevesinde ihraç edilenleri kriptoların seçtiği, asıl kriptoların ise hâlen görevde durduğu, yanlış insanların gönderildiği söyleniyor..."

Reis'in cevabı: "Bunu söyleyenler kendilerine göre doğru da söyleyebilirler. Ama şu var ki at izi, it izine karışmış vaziyette. 'Ben bir şey atayım da nasılsa tutar' diyenler var. Bazıları böyle yapıyor. Özellikle yazılı ve görsel medya dünyasında bu çok var. Bazen fırsat bulduğumda TV'leri izliyorum. Öyle yorumlar yapıyorlar ki suçladıkları o insanın bu işle hiç alâkası yok. Ama o insana o yaftayı yapıştırıyor. Bunlar doğru şeyler değil. Bu tür yanlışlıklardan uzak durmak lâzım."

Böyle bir soru sormak şu zamanda, hakikaten cesaret ister.

Reis, haksızlıkların alabildiğine arttığını bildiği hâlde, neden daha önce bu meseleyi açma gereği duymadı? Hemen her gün konuşuyor. Konuşmasının birinde de "at izi it izi" hususuna girebilirdi.

Tayyarede biz bize havasında, samimi sohbet ediliyor ve bu tür sohbet, efkâr-ı umumiyenin daha çok dikkatini çekiyor, diye düşünmüş olabilir

Büyük ihtimalle, soruyu gazetecinin kulağına danışmanlar fısıldamıştır. Veya gazeteci, danışmanlara, böyle bir sorunun münasip düşüp düşmeyeceğini sormuştur. Danışmanlar da "gerekli kişi" ile istişareden sonra, "Münasiptir." demişlerdir! Aykırı gelebilecek, hiçbir sorunun şimdiye kadar Reis'e sorulduğunu hatırlamıyorum. Eğer hakikaten o tecrübeli gazeteci, kendiliğinden bu soruyu sormuşsa ve makul cevabı almışsa, "tepede" bir değişimden söz edilebilir.

Reis'in cevabı içinde "'Ben bir şey atayım da nasılsa tutar' diyenler var." sözü dikkatinizi çekti mi?

Gazetemizin yazarları, Yavuz Selim Demirağ, Servet Avcı, Adnan İslâmoğulları, Doç. Dr. Kürşad Zorlu, eski yazarlarımızdan Alper Aksoy (Alper Aksoy, 12 Eylül öncesi şehit edilen 5 ülkücü işçiyi konu ettiği "Ümraniye İçinde Vurdular Beni" romanının yazarıdır.) ve diğerleri, 3 sayfalık bir imzasız mektup ihbarıyla, Akıllara seza, "Bir partiye FETÖ'cü sızma" diye gözaltına alındılar!

Reis'in de tam demek istediği bu.

Şimdi biri, ankesörlü telefona bir kart taksın, ahizeye de bir kâğıt mendil örtsün, sıralasın isimleri... "Şunlar şunlar Fethullah'ın ayakkabısının tozunu silenler!... İstişare hâlindeler!... Tahta kılıçlarla Saray'ı basacaklar!" dese, savcılarımız, hemen harekete mi geçecekler? (Geçerler mi geçerler!... FETÖ'yü ifşa edenleri bile gözaltına aldıklarına göre!...)

Önceki gün Fethi Yıldız aradı. 12 Eylül'ün öncesi netameli günlerin İstanbul Ülkü Ocaklara Başkanı'ydı. Sıkı bir "Genel Merkezci"dir. Ne zaman Balgat üzerine yürüyen yazı yazsam, samimiyetimize dayanarak, "Yapma yahu!" der! Fethi, iyi bir hukukçudur. "İmzasız ihbar mektubunu dikkate alan bir savcıya dava açılabilir mi?" diye sordum. Açılabileceğini söyledi. Ama ileride...

Reis kapıyı araladı; haksızlığa uğrayanlar haklarını aramalıdırlar!

Yazarın Diğer Yazıları