Siyaset dini mi din siyaseti mi kullanır?

Siyaset, doğası gereği çıkarcıdır. İktidar, güç odaklıdır. Bu durum onu bencilliğe iter.

Din, doğası gereği, adaletçidir.

Toplumcudur.

Hak hukuk gözetir.

Bakın dinlere, adalet istemeyeni var mı?

Hak hukuk tanımayanı var mı?

Yok!

İşte bu sebepledir ki din siyaset ilişkisinde din, elini siyasete uzattığında kolunu kayıp eder. Tarihin bütün dönemlerinde özellikle de İslam dünyasında dinin siyaseti yönettiği sanılır.

Hayır.

Siyaset dini yönetir ve hem de kullanır. Bu sebeple iktidar çıkarına hizmet ettirilmesi için dini kurumlar yönlendirilir.

Bu sebeple hilafet isteyenler aslında hikmetinden sual olmayan siyasal otorite aradıklarını biliyor mu? Hiç sanmam. Onların çoğu bir çeşit Ömer yahut Ebubekir bulduklarını yahut bulacaklarını sanıyor.

Bunun en tipik örneği İran''da yaşanıyor. Ayetullahlar, dini otoritenin cisimleştiği siyasi otoritedir.

Hikmetinden sual olunmaz kimseler olarak, eleştirilmez, kınanmaz, denetlenmez, yediğine içtiğine karışılmaz, o devlet ve toplumdaki tüm insanların üstündedir.

Hem devlet, hem de din odur. Lakin onu bu kadar güçlü kılan nedir? Dini otoriteyi, siyaset otoritesiyle birleştirmesi midir?

Değildir.

Devlet ve iktidar, kendi meşruiyetini, toplumsal egemenliğini, iktidar otoritesine itaati, dini kullanarak sağlıyor. İktidarın yaptığı bütün hataları din yoluyla meşrulaştırıyor.

Sünni dünyada Emevî halifelerini, özellikle de Muaviye ile sonrasında iktidara gelenleri söylediklerimize örnek gösterebiliriz. Hz. Hasan ve Hüseyin''i katleden otorite, din/İslam değil, siyaset yani iktidardı.

Aynı şekilde İran''da muhaliflere zulmeden din (İslam) değil, siyasettir. Din, siyasetin yaptığı bütün hataları topluma kabul ettirmek ve yapılan haksızlıkların üstünü örtmek, kısacası iktidarı meşrulaştırmak için çok kullanışlı bir araç işlevini görür.

Buradan da anlaşılacağı gibi, din-siyaset ilişkisinde her zaman siyaset kazanır fakat insanlar dinin kazandığını sanır. Bu büyük yanılgıyı ancak analizci, eleştirel bakabilenler görebilir. Büyük kitleler, her zaman aldanmağa mahkûmdur.

Öyle ise, özgür toplum, açık toplum olmak zorundayız. Aksi halde, cehennemlikleri cennetlik sanmağa devam ederiz. Tarih, gerçeği görebilmemiz için bize sayısız örnekler sunmaktadır. En çarpıcı ve bilinen gerçeği az evvel Hz. Hasan/Hüseyin olayı ile belirttik.

Bir başkası yine Araplar tarafından Türklere yapılan büyük katliamdır.

Yazın bir kenara.

Müslümanlığı kabul etmeden öce Arapların (tabii halifenin) askerleri, Kuteybe komutasında Talkan şehrine girer. Tarihin görüp göreceği en büyük katliamı yar. Eli kılıç tutan herkesi öldürtür. Kalanını da 24 kilometre boyunca ağaçlara astırır.

Bu sebeple Hülagu''yu severim. Bu çakır gözlü, kahraman duruşlu, şanlı şerefli Türk evladı, tarihî süreçte katliamcılardan Türk''e yaptıklarının hesabını sormuştur. Lakin Türk katliamını yapan Halife ve ordusunun Müslüman komutanı Kuteybe, yaptıklarını İslam (din) istediği için değil, siyaset ve iktidar gücü öyle istediği için yapmıştır.

İşte bu sebepledir ki din, siyasetten (iktidar otoritesinden) bağımsızlaşamadığı için asla özgürlüğünü sağlayamamaktadır. Din siyasetin boyunduruğu altındadır. Ondan bağımsız olamadığı (özgürleşemediği) sürece, kendini ifade edemeyecektir. Bu sebeple adına ister sekülerleşme (dünyevileşme) isterse laiklik (din devlet işlerinin ayrılması) deyin, dinin kendi yolunda, insanları Allah''a (Tanrı''ya) ulaştırması için siyasetten bağımsız, kendi kendine karar verici hale gelmesi gerekir.

Türkiye''de Diyanet''in bu derece kendini hırpalatması, kurumsal kimliğini siyasete ezdirmesi, yönetenlerin politikleşmesinin bir sonucudur.

Sonuç olarak İslam dünyasının gerçek bir aydınlanmaya, ilahiyatçıların nitelikli bir sorgulamaya ihtiyacı vardır. Din siyaset ilişkisi düzelmedikçe toplum huzur bulamayacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları