Şiddete seyirci kalmayın!
Bugün, 25 Kasım, "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü"… Kadınlar şiddete maruz kalmaya devam ettikçe, kadına şiddetin en temel sebebi kabul edilen cinsiyet ayrımcılığı sürdükçe, kadın - erkek eşitliği sağlanmadıkça, kadına yönelik bu haksız ve insanlık dışı muameleye erkekler de dâhil tüm insanlar "dur" demedikçe; aslında her gün, kadına yönelik şiddete karşı "mücadele" günü!
Kadına karşı şiddet denilince, hep fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalan kadınları anlıyoruz. Haksız da değiliz, sonuçta resmi rakamlara yansıyan sonuçlar Türkiye'de kadınların yüzde 40'ının yaşamları boyunca en az bir kere fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığını gösteriyor. Ancak, ya ekonomik veya psikolojik şiddet mağduru kadınlar… Bu kadınların sayılarını tahmin edebilir miyiz?
Eşi tarafından hane gelirinin çok küçük bir miktarıyla yaşamaya mecbur bırakılan veya çalıştırılmayan kadınlar… Ya da "sen anlamazsın, sen kadınsın", "elinin hamuru ile erkek işine karışma" diye sindirilen, bastırılan, yaşam alanı kimi zaman yalnızca ev ile market arasında kısıtlanan, ailesi ile görüşmesi kocası tarafından yasaklanan kadınlar… Henüz bunların da şiddet olduğunun farkında bile değiliz.
Oysa toplum, şiddet mağduru kadınlarla dolu!
"Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyin", "dayak cennetten çıkmadır" gibi, şiddeti normalleştiren deyimlerden ve bu zihniyetin etkisinden bir an önce kurtulmak gerekiyor. Şiddetin haklı bir gerekçesi olamaz. Ancak istatistiklere göre, şiddete uğrayan kadınların yüzde 60'ı kocasının haklı olduğunu düşünüyor!
Geçen yıl, 407 kadın yakın çevresindeki erkekler tarafından öldürüldü. Her ne kadar hepsinde failler başka mazeretler sunsa da; aslında bu kadınların çoğu sadece kadın oldukları için, kendilerine tanınan rollerin dışına çıktıkları için aile çemberi içerisindeki erkekler tarafından öldürüldüler. Oysa bizim Anayasamızda da yer aldığı gibi aile toplumun temeli. Dolayısıyla aile içi şiddet yalnızca kadınların değil, tüm toplumun problemi.
Bu sebeple, devletin tüm kurumlarıyla bu sorunu çözmesi; bu açıdan MEB'den RTÜK'e kadar her organın kendisine düşen vazifeyi yerine getirmesi gerekiyor. Elbette ki kadın kuruluşları, Barolar ve medyanın da bu sürece dahil edilmesi zaruri.
Bugün tüm dünyada sesini duyurmak isteyen kadınlar sokaklara çıkarak kadına yönelik şiddete dikkat çekiyor. Pek tabi, Türkiye'de de pek çok kişi, bu haksızlığa karşı "dur" demek için yurdun dört bir yanında sokaklara çıkıp, sesini duyurmaya çalışacak. (Özellikle belirtmek gerektiğini düşünüyorum: İstanbul'da bugün saat 19.00'da kadınlara "Yanındayız" diyen erkekler de Beşiktaş Meydanı'nda bir araya gelecek.) Kadınların şiddet yaşadığı, erkeklerle hak ve fırsat eşitliği kazanamadığı bir toplum, kalkınamaz. Güçlü bir toplum için, güç birliği yapmak şart.
***
Pazar Okuması:
Madem bugün, kadınların sesini duyurma günü, madem kadınlardan bahsettik; o halde, bugün Pazar okuması önerisi olarak da kadın hakları konusunda oldukça fazla çalışmalar yapmış, hayatını kadın - erkek eşitliğine adamış bir kadın yazarın kitabından bahsetmek isterim: "Virginia Woolf - Kendine Ait Bir Oda".
Woolf, kitabında, kadınların toplum tarafından üzerlerine yüklenen rollerden sıyrılıp kendilerine özel zaman ayıracak, kendilerini geliştirecek "lükslerinin" olmamasından, yani 'kendilerine ait bir odalarının' olmamasından yakınmış. Woolf'un 1929 yılında yazdığı bu kitabın, kadın - erkek eşitliğini hala sağlayamadığımız bu yüzyılda da tekrar tekrar okunması gerekiyor…
***
Günün sözü:
"Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur." Atatürk