Ali Kemal Özcan’a sordum: Öcalan umudu ne getirir? (1)
“Kurtarıcı” Öcalan... Ama o hapiste...
Abdullah Öcalan İmralı’dan, TBMM’ye gelip konuşursa, en büyük “kurtarıcı!” olur. Bir “Atakürt” ortaya çıkar. “Annem Türkmen” demişti. Atatürk’ün de önüne geçer, adı “Atakürttürkmen” diye yere göğe, dağa taşa yazılır.
Prof. Dr. Ali Kemal Özcan’la konuştum. Abdullah Öcalan’ı en iyi tanıyan o. Ve katıksız Öcalancı. PKK uzantısı partilerin yanından geçmiyor.
2019 Mahallî Seçimleri’nde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı, az bir oyla Ekrem İmamoğlu kazanınca, seçimin yenilenmesi kararı aldırılmıştı.
Ak Parti, Abdullah Öcalan’dan medet umuyordu. Uzun zamandır Kandil’e gitmek isteyen Munzur Üniversitesi öğretim üyesi Ali Kemal Özcan İmralı’ya götürülmüş, Abdullah Öcalan’ın mektubu getirtilmişti. Ali Kemal Özcan, “Mektup değil; bildiri” diyor. Bu “mektup” veya “bildiri” okutulunca, İstanbul’da halk galeyana gelmiş, Ekrem İmamoğlu’nu 1 milyon oy farkıyla kazandırmıştı.
Prof. Dr. Ali Kemal Özcan’la geçmişte bu mektup meselesi ayrıntılı konuşmuş ve yayınlamıştım. Bu uzun röportaj onun “İmralı’ya Ne’ye Gittim” kitabında da yer alır.
PKK kurucusu yine öne çıkarılınca Ali Kemal Özcan’la konuştum. Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan “umudunun” ne getirip ne götüreceğini sordum.
***
Arslan Tekin- Daha önce bir misyon üstlendiğinizi söylemiştiniz. Tarihe geçtiniz. Bilgi birikiminiz var. Tecrübelerinizi aktarmak için yeni süreçte de yer almak ister misiniz? Biliyorsun Devlet Bahçeli’nin açıklamalarını. Burada bir rol üstlenmek ister misiniz? Açıklamalarda bulunmak ister misiniz? Ne düşünüyorsunuz?
Ali Kemal Özcan- Garip bir durum... “Hem cami hem kiliseden” değil Sinagog’dan da olduk! Üçü de bana kapalı olduğu için Twitter’den bir şeyler yazıyorum... İmralı’dan mektup getirmedim. Hemen onu da düzelteyim. İmralı’dan kamuoyuna açıklama getirdim. Bunu beş yıldır düzeltmeye çalışıyorum, düzeltemiyorum.
Tekin- Hep mektup geçiyor.
A. K. Özcan- İnsanlar farkına varmadan oyuna geliyorlar. Öcalan “bilmem ne” mektubu yazmadı. Başlığı “Kamuoyuna Bildiri” idi ve benden iki gün önce avukatlara verilmiş bir kamuya açıklama metniydi.
Geçenlerde, ismini vereyim, Fatih Portakal aradı beni... Affedersiniz, Kürtçe bir atasözü ile başladım orda. “Ker ku kere carê dikeve çolê” diye. Kamunun affına sığınarak Türkçeye çevireceğim. (Eşek eşekliğiyle bir kez çamura battığı yerden bir daha geçmez!) Eşek bile... Tabi bir metafordur bu... Eşeğe de haksızlık yapmayalım... Aptal, bilmeyen, muhakemesi çok zayıf ya da sıfıra yakın olan insan tiplemesinde kullanılır bu deyimde. Öyle değil mi? O bile -ben çocukluğundan da bilirim- bir yerde bir çamura/çöle battığında, öldürseniz bir daha oradan gitmez. Ama gariptir ki bizim “devlet aklı” maalesef bundan beter hâle gelmiş durudadır. Yani 10 yıllık bir süreç... 10 yıl! Kim tarafından nasıl batırıldığı anlaşılmamış...
A. Tekin- 10 yıl derken neyi kastediyorsun?
A. K. Özcan- 2005’te Erdoğan başbakan olunca Emre Taner’i gönderdi İmralı’ya. 10 yıllık süreçtir, öyle 2-3 yıllık süreç değil. Bu işten bol-yağlı ekmek yiyen bir örgütleşme var. 2005’tan bu yana... Çünkü aynı yıl Örgütte Sabri Ok Adında birisi -sonradan anladım bunu- 20 yıllık cezası bitince askere götürülüyor. Ve askerde iktidarı kaybeden devlet kanadı, yani Kemalistler, daha doğrusu Mustafa Kemal 1924’te, ayakta iken Kâzım Karabekir üzerinden öldüren faşist odak ilişki geçiyor bu şahısla. Bir süre sora, o zamanın gladyo Cemaat dediğimiz Fethullahçı örgütlenmenin de paralel ittifakıyla örgütün Avrupa ve Türkiye sorumluluğunun başına gelir. Askerden geliyor... İlginç, değil mi?
A. Tekin- Kimi demiştin?
A. K. Özcan- Sabri Ok. Bu şahısla ben de görüştüm. Sarp Kuray’la birlikte Necatibey’de bir avukatın ofisinde görüşmüştük. O zaman çözüm için tarihî şeyler söylemiştik. Kitaplarımda var. Tamamen, Erdoğan üzerinden gelişebilecek bir Çözümü engellemek üzere kurgulanmış...
Kemalistlerden önemli ölçüde iktidarı devralan Erdoğan (2005) İmralı’da kontrolü ele alıyor ve Emre Taner’i gönderiyor. Emre Taner’den sonra da, iki-üç yıl içinde müsteşar yardımcılığına gelen Hakan Bey Öcalan ile görüşmeleri ekseninde, Oslo’ya gidiyor... Biliyorsunuz Oslo’da görüşmeler uzun sürmeden sızdırıldı.
A. Tekin- Sabri Ok da o görüşmelerdeydi.
A. K. Özcan- Evet, S. Ok var, Remzi Kartal var. Bunlar örgüt içindeki CHP ayağı. Remzi Kartal’dan A.Türk’e, C. Çandar’dan S. Ok’a, S. Süreya’dan S. Demirtaş’a, S. Oluç’tan S. Temelli’ye… Bunlar CHP’nin çeşitli versiyonları, Kemalist aklın unsurlarıdır. Sonradan anladık ki, Ok da bu çizginin kişiliği. Maalesef Kandil’de de uzantıları oluşmuş… Geçen günkü Karasu’nun açıklamasından anlıyoruz. Sanki iktidarı kaybeden CHP çözüme açıkmış da, devlet bırakmıyor! ... gladyo Cemaat denen Fethullahçıların çözümle ilgili arka arkaya kurulmuş iki cümleleri olmayan bu odaklar üzerinden o süreci Erdoğan ve Öcalan sahsında milletin başına yıktılar... Meğer 2005’ten itibaren yasal alan örgütlenmesinde S. Ok adeta Öcalan’ın çizgisini bilmeyen ve/ya bilip de uygulamayan ne kadar tam-karşıt varsa, bu unsurları 19 yıl boyunca bir araya getiriyor.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Öcalan’ı anlatmak serbest. Anlatıyoruz 20 yıldır. Bu kriterden hareketle S. Ok’un bu örgütü nasıl bu hâle getirdiğini... Abdullah Öcalan’ı anlatan tek bir eleman yok bu örgütleşmede. Bu parti yöneticilerinden bir adedinin arka arkaya kurulmuş iki adet cümlesi yoktur.