'Şerîat ve fıkıh üzerine'

Fıkıhta söz sahibi ünlü ilâhiyatçı Prof. Dr. Abdülkadir Şener Hocamızla haberleşiriz. Aydınlatıcı bilgiler verir.

Laiklik, Taliban, fıkıh, şeriat... Ekranlardan ve sütunlardan düşmeyen kavramlar. Hocamız, şeriat ve fıkha dair özlü bilgiler gönderdi. Bu bilgiler, hepimiz için çok ama çok önemli:

"Şir''at" ve "Şerîat" kelimeleri Arapça olup sözlükte: pınar, kuyu ve gölet gibi suyun bulunduğu yerlere giden "yol" anlamına gelmektedir.

İslam hukuku terimi olarak Şerîat ve Şir''at, Kur''ân ve sahih sünnette yer alan hükümler (normlar) diye ifade edilmektedir. Maide suresi 5/48''de: "Bilin ki Biz sizden her topluma bir "şir''at", (yol) ve yöntem verdik.", Casiye suresi 45/18''de: "Sonra senin için de uyacağın bir "şerîat" (yol) belirledik." buyrulmaktadır.

"Fıkıh" kelimesi de Arapça olup sözlükte: anlamak, bilmek, kavramak gibi anlamlara gelmektedir. Bu her iki terim de dilimize ve diğer dillere "İslâm hukuku" diye çevrilmektedir. Oysa bu iki deyim arasında, eski dille söylersek, "Umum husus min vecih vardır."; yani bu iki deyimden her biri, kapsam itibariyle bir yönden genellik ve diğer yönden özellik ifade eder. Şerîatın kapsamı dar, fıkhın kapsamı geniştir. Elbette iç içe yönleri de var. Diğer bir deyişle, şerîat İslâm hukukudur, fıkıh ise Müslümanların hukukudur denilirse, daha doğru olur, zorlamaya gerek yok, diye düşünüyorum.

Zira Kur''ân ve sahih sünnetteki hukukî hükümler sınırlı sayıdadır. Olaylar ve işlemler ise sınırsız ve değişkendir. Dolayısıyla ortaya çıkan yeni olaylar ve sorunlar için içtihada, yorumlara gerek duyulmuş ve "fıkıh ilmi" adıyla bir bilim dalı oluşmuştur. 1400 yıllık bir süreçte oluşan fıkıh ve fakihlerin (hukukçuların) içtihat, kıyas ve yorumlarından, örf ve âdetlerden oluşan fıkhî hükümler- kuralları, eşittir şerîat değildir, şerîatın beşerî yüzü ve Tanrısal olmayan veçheleridir. Üstelik bu hükümler ve kurallar, mezheplere, coğrafî bölgelere, toplumlara ve yıllara göre farklılıklar arz etmektedir. Hele o çağların anlayış ve şartlarının gereği olarak ileri sürülen ve benimsenen birtakım görüşlerin (kavillerin), fetvaların ve tercihlerin büyük kısmı ilelebet uygulanamaz. Çünkü "Zamanın değişmesiyle hükümler de değişir." (Bkz. Mecelle m. 39).

"Âdil olan her hüküm (norm) İslam açısından da geçerlidir." ilkesini benimseyerek, zamanla değişmesi icap eden ve günün şartlarıyla uyuşmayan fıkhî anlayış ve kurallar bir yana bırakılıp, yeni olay ve sorunlar için bilimsel esas ve çağdaş gelişmelere göre yeni fikirler, yeni görüşler ve âdil çözümler üretilmelidir. Kılavuzumuz, Kur''ân-ı Kerîm''in Hz. Peygamber''e hitap eden, dolayısıyla hepimize yönelik olan: "(Yönetimle ilgili) işlerde onlarla (insanlarla) istişare et." (Âl-i İmran 3/159) ve "Onların işleri aralarında şûrâ (danışma) iledir." (Şûrâ 42/38) âyet-i kerîmeleri olmalıdır. "İstişare eden hüsrana uğramaz" özlü deyişini de belleğimizden silmeyelim. Nahl suresi 16/43: "Bilmiyorsanız bilenlere sorun." ve Yusuf suresi 12/76: "Her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır." âyet-i kerîmelerini de unutmayalım. (Fazla bilgi için bkz. Abdülkadir Şener, "İslam Hukukunun Güncelleştirilmesi Konusu", Ekmeleddin İhsanoğluna Armağan, Ötüken Yayını, İstanbul 2021, s. 505-516; Ali Mezghani, Tamamlanmamış Devlet-Arap Ülkelerinde Hukuk Sorunu, Çev. Ahmet Arslan, Bilgi Üni. Yayını, İstanbul 2015.)

Prof. Dr. Abdulkadir ŞENER

Yazarın Diğer Yazıları