Saldıracaklar dediği bölgeyi İsrail’e veriyorlardı

Cumhur İttifakı lideri Erdoğan’ın söylediği ile uyguladığı her zaman olduğu gibi başka başka. Birbiriyle çelişkili siyaseti benimseyen sağ seçmen (milliyetçiler ile muhafazakârlar/İslamcılar), bu büyük tutarsızlık karşısında topyekûn Türkiye zarar görse de ittifaka olan bağlılığını sürdürüyor. Böylece seçmenin genel çoğunluğu tutarsızlığı, yıkım siyasetini hem içselleştirmiş oluyor ve hem de ülkenin uğradığı zararı görmezden geliyor.

MHP lideri DEM ile tokalaşmanın yanında, Malazgirt’te Sultan Alpaslan’ın manevi huzurunda bölücü/İslamcı/ ayrılıkçı HÜDA PAR’ın elini havaya kaldırabiliyor. Büküp kıracağı eli, başının üstünde tutuyor.

Peki, bunu görüp, duyan seçmen ne yapıyor? Gözünün içine soka soka yapılan tüm bu eylemleri ve çapsız siyaseti, bağlı olduğunu iddia ettiği “Davanın” neresine konduruyor?

Sessizce izliyor.

Gelelim AKP’nin İslamcılığına.

2004 yılında Güneydoğu sınırlarımızda, sınır güvenliğimizi koruyan mayınların temizlenmesi olaylarını hatırlayalım. Büyük Orta Doğu Projesi’nin geleceği ve Türkiye’nin sınırlarının delik deşik edilmesi uğruna, bu bölgeyi mayınlardan temizlemek ve temizlenen arazileri yarım asır boyunca İsrail’e vermek için yapmadıkları entrika yoktu. Biz o günlerde İsrail’in/Siyonizm’in “Arz-ı Mevud (Vadedilmiş Topraklar)”, stratejisini hatırlattığımızda, bizi, “Yahudi düşmanlığı” yapmakla suçlamışlardı.

Sanki Suriye ile sınır güvenliğini başka hükûmet gelmiş de bozmuş gibi, herkese esip gürleyen, şahin politikalar ve söylemlerle bağırıp çağıran Erdoğan değilmiş gibi şimdilerde “İsrail’in hedefinin Türkiye olduğunu” belirterek, saldırı tehlikesinden söz ediyor.

“Bir gece ansızın gelecek” (istediği yere gidecek) olan Erdoğan gitti, yerine, “bize saldırabilirler” diyen Erdoğan geldi.

Esip gürleyen şahin, neden serçe kuşu rolüne sarıldı acaba?

Arz-ı Mevud’un Türkiye sınırları içinde bulunan toplam arazisini, yarım asır boyunca İsrailli şirketlere kiralayacak olan iktidarın, düne inat bugün, yine aynı araziye dikkat çekerek “İsrail’in hedefi Türkiye” demesi, siyasi, ideolojik, İslami ve politik en büyük tezat değil de nedir? Tıpkı MHP ve BBP seçmeni gibi AKP seçmeni bu durumu içselleştiriyor, kanıksıyor, hiçbir şey olmamış gibi davranıyor.

İşte Türkiye’nin en büyük siyasi hastalığı budur.

Yanlışa yanlış, doğruya doğru diyemeyen milliyetçi-muhafazakâr seçmen, demokrasi konusunda oy verdiği partiler gibi tutarsızdır. Ülkenin ve kendisinin (milletin/toplumun) zararına olacak büyük hataları absorbe ediyor. Bu ülkede nitelikli demokrasinin gelişmemesinin nedenlerinden biri yine aynı seçmen-iktidar ortaklığıdır.

İdeolojik akıl tutulması, sorgulamasız, sırf ödüle ve biate dayalı parti seçmen ilişkisi, iktidarların yaptığı/yapacağı her türlü zarar verici hataların üstünü örtüğü için, kalitesiz bir yönetime razı olmuş halk/seçmen yığınları sebebiyle, bütün toplum ağır bedeller ödemek zorunda kalıyoruz. Kendi seçmeninin cezalandırmadığı, ülkeye ve topluma büyük zarar veren hatalarını görmezden geldiği iktidarlar yüzünden; “Ben ekonomistim” dedikten sonra ekonomi, “dinimiz imanımız” söylemiyle eğitim, “Ey Esed!”, “Darbeci Sisi” haykırmalarıyla dış politika, “Ananı da al git” diyerek tarımı bitirdik.

“Bir gece ansızın geliriz” derken, Yunan sahil güvenlik botları, güpegündüz sınırlarımızdan içeri daldı, Datça’da neredeyse kıyıya çıkacaktı. Biz “ansızın gidemedik, ama Yunanlılar ansızın geldi.”

Türkiye’deki iktidar ve ortakları, tribüne oynuyor. Şimdi, halka “İsrail saldıracak” korkusu salarak, “arkamızda durun yoksa, biz gidersek devlet zarar görür” demeye getiriyorlar. Ey tribündekiler! Bugünlerde “İsrail’in hedefi biziz” dediklerine bakmayın. Aynı iktidar ve adamları, az kalsın, mayından temizleme bahanesiyle, o toprakları İsrail’e bizzat kendileri verecekti.

“DEM’i niye kapatmıyorsunuz!” diye Anayasa Mahkemesi’ne çemkiren, azarlayan, yetmeyip “Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır” diye nutuk attıktan sonra, Meclis’in yeni yasama döneminde gidip ellerini sıktılar. Bu siyasi kalitesizlik, sırf bir çelişki değil, aynı zamanda “Davadan”, ideolojik amaçlardan bir sapmadır. Bunu neden yapıyorlar? Çünkü yeni bir anayasa yapıp, başarabilirlerse DEM’lenerek onların oyunu alıp, Erdoğan’ın önünü açmak için. Kısaca dertleri Türkiye’nin geleceği ve istikbali değil, Erdoğan ve onun iktidarıdır.

Dava mava hikâye. Dava, kitleleri kontrol etmek için psikolojik bir akıl oyunu. Hepsi bu. Kitleleri bir ideolojiye inandır, lidere bağla ve sonra inandırdıklarını istediğin gibi yönet. Bu kadar basit. Görüyor musunuz? Kitleler (seçmenler), davaları uğruna bütün yanlışları hiçbir şey olmamış gibi nasıl onaylıyor. İtiraz eden var mı?

Yazarın Diğer Yazıları