Sakarya... cüz'-i tâm sath-ı müdafaa melhame-i kübrâ...
Size Sakarya Meydan Savaşı''nı anlatan farklı bir kitaptan bahsedeceğim. Prof. Dr. Hikmet Özdemir''in yeni çıkan "Sakarya Savaşı" eserinden. Örneğini çok az gördüğümüz tahlilî bir çalışma (Cumhuriyet Kitapları, 279 s.).
M. Kemal Nutuk''ta Sakarya Muharebesi''ni ayrıntılı anlatır. Cüz''-i tâmlardan bahseder; "sath-ı müdafaa", "melhame-i kübrâ" der... "Cüz", "satıh", "melhame" arasında bağ kurar:
"... Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın, her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her cüz''-i tâm, bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük, büyük her cüz''-i tâm, ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki cüz''-i tâmmın çekilmeye mecbur olduğunu gören cüz''-i tâmlar, ona tâbi olamaz. Bulunduğu mevzide nihayete kadar sebât ve mukavemete mecburdur."
Sonra sözü "melhame-i kübrâ"ya getirir:
"İşte, ordumuzun her ferdi, bu sistem dâhilinde, her hatvede azamî fedakârlığını göstermek sûretiyle, düşmanın fâik kuvvetlerini imhâ ederek, yıpratarak nihayet onu, taarruzuna devam kabiliyet ve kudretinden mahrum bir hâle getirdi. / Muharebe vaziyetinin bu safhasını ihtisâs eder etmez, derhâl bilhassa sağ cenahımızla Sakarya Nehri şarkında, düşman ordusunun sol cenahına ve müteakiben cephenin mühim aksâmında mukabil taarruza geçtik. Yunan ordusu mağlûp ve ric''ata mecbur oldu. 13 Eylül 1921 günü Sakarya Nehri''nin şarkında düşman ordusundan eser kalmadı. Bu sûretle 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe kadar, bugünler de dâhil olmak üzere, yirmi iki gün ve yirmi iki gece bilâ-fâsıla devam eden, Sakarya Melhame-i Kübrâsı, yeni Türk devletinin tarihine; cihan tarihinde ender olan büyük bir meydan muharebesi misâli kaydetti."
Dumlupınar''a Sakarya''yı geçerek yürüdük ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi''ni verdik. 9 Eylül 1922''de İzmir''e girdik. Ama yanıyordu İzmir, tutuşturmuşlar.
İzmir''e dört lider girmiştir: Çaka Bey, Aydınoğlu Umur, Timur ve M. Kemal.
"Timur?!" diyeceksiniz. İkinci defa Aydınoğlu Umur fethetmiş, sonra Cenevizlilere geçmişti. Timur Ankara Savaşı''ndan sonra batıya yürüdü, 1403''te "Gâvur İzmir"i aldı. ("Müslüman İzmir" tarafı Türklerin elindeydi.)
Hikmet Özdemir "Sunuş"unda "İşgal Altında Beka Krizi ve Liderlik" başlığı altında Mustafa Kemal''in iki meydan muharebesini yönetmek için üstlendiği "olağanüstü liderlik" başarısının, "General Von Clausewitz''in ünlü klasiğinde belirtilen özelliklerle hayret verici bir uyum gösterdiği"ni kaydederek Prusyalı savaş kuramcısının şu sözlerini verir:
"Biz, Başkomutan devlet adamı olmalıdır; ama Başkomutanlıktan vazgeçemez diyoruz, Başkomutan bir taraftan devletin içinde bulunduğu bütün koşullan bir bakışta kavrar, diğer taraftan da elinde bulunan araçlarla ne yapabileceğini çok iyi bilir. / Savaşta ilişkilerin çeşitliliği ve sınırların belirsizliği, birçok faktörün dikkate alınmasını gerektirdiğinden ve bu faktörlerin çoğu da ancak olasılıklar kanununa göre değerlendirilebileceğinden, eğer komutan bütün bunları bir bakışta kavrayamazsa hiçbir şekilde karara varamayacağı bir görüş ve düşünce keşmekeşine düşer..."
M. Kemal, yokluk içinde, isyanların ortasında işgalcileri denize döktü mü, dökmedi mi?!
Hikmet Özdemir''in "Sakarya Savaşı", kurtuluşa giden yolda M. Kemal''in liderlik vasıflarını ortaya koyuyor.
Okumak lâzım.