Sadakat yahut biat
Özellikle doğu toplumlarının vazgeçemediği bir kültür kodu: Sadakati biat olarak görmek. Türkiye'de siyaset de buna göre şekilleniyor.
Yaşadıklarımıza bakın, ne görüyorsunuz? Her partide mutlaka bir ya da birkaç "sadakatsiz" dolayısı ile de "biat etmeyen" çıkıyor.
Etiketi de hazır: Hain!
Halbuki olması gereken bu değil.
Neden bu değil?
Çünkü kabile toplumu değiliz.
Modern toplumlarız.
Modern toplum, kişiye (lider yahut kabile reisine) biatı değil, ilkelere, kurallara, amaçlara sadakati gerekli kılıyor.
Her örgüt (teşkilat), bir ya da birçok amacı gerçekleştirmek için var olmuştur. İnsanlar, bu amaçlara inandıkları için o örgütün (teşkilatın) etrafında toplanmıştır. Dolayısı ile esas olan amaçtır. Esas olan lider değildir. Lider, amaçlara kendini adamış, onu gerçekleştirmekte tam kararlı kimse olmalıdır. Değilse, örgütü çıkarı için kullanıyor demektir.
Bu sebeple, her biri bir örgüt olan siyasi partiler de belirli amaçlar için var oluşlardır. Ve hepsinin doğası gereği lideri vardır ve olacaktır.
İşte tam bu noktada işin içine sadakatin biatlaşması giriyor.
Sadakat lidere mi örgütsel amaçlara (ideolojilere) mi?
Elbette amaçlara sadakat esastır. Çünkü liderlerin hepsi insandır ve ölümlüdür. Aynı zamanda liderlerin duyguları, inançları, zaafları, zekâ kapasiteleri, beklentileri, başarı ya da başarısızlıkları vardır.
Bu haliyle her lider, insan kişisi olarak, olaylara, ortama, duruma göre vaziyet alacak, karar verecektir. Bütün bu eylemleriyle karar verici olarak değişkenlik gösterecek, tereddüt edecek, ikilemde kalacak, bazen öfkelenecek, bazen bunalacaktır.
Kaldı ki lider, dava, fikir ve ideoloji demek değildir. Liderin orada bulunmasının en tepede bulunmasının nedeni de davanın ve ideolojinin kendisidir. O da davaya ve ideolojiye bağlılığı ölçüsünde kendisi önem kazanır. Örgütün amaçlarına, ideolojisine, davasına inanmayan biri lider olabilir mi? Olsa bile kabul görebilir mi? O makamda tutunabilir mi?
Demek ki neymiş?
Lider dâhil herkes için geçerli olan şey örgütsel amaçmış.
Bu sebepledir ki modern toplumlarda ölçüt, devletin amaçları, başka bir ifadeyle büyük toplum sözleşmesi olan anayasaya sadakattir.
Bu sebepledir ki devlet yöneticilerinin tamamı anayasaya sadakat edeceğine yemin eder. Milletvekillerinden, tüm kamu görevlilerine kadar bu böyledir.
Pratikte ise, kabile kültürü geçerli.
Lider kişisine sadakat.
Hatta biat.
Neredeyse tapınmamızı isteyecekler.
Diyeceksiniz ki lidere sadık olmayalım mı?
Koşulları var.
Nedir?
Lider amaca uygun davranıyorsa, örgütsel bağlılığını çıkara çevirmemişse ve kendini amaca adamışsa, evet, ona da sadık olalım. Ancak koşulsuz biat işte orada duracağız.
Devlet yönetiminde esas olan anayasadır.
Herkesin sorumluluklarının belirleyicisi odur.
Biat ederek koşulsuz itaate göre değil, Anayasal ilkelere göre davranacağız. Zira meşruiyetin kaynağı odur. Yani demem o ki liderden ve partiden öce anayasa gelir. Ayrıca koşulsuz itaat, sadakat değil, sürüleşmek ve bir çeşit zihinsel köleleşmektir.
Sorgulamamaktır.
Birisi ayrılıp gidince ne diyor partiler?
İhanet etti..
Hain!.
Onların "hain" dediklerine Anayasa "fikir ve düşünce özgürlüğü" diyor.
Demokrasi özgürlük ister efendiler biat değil!