Rejimi düşmanları yöneten ülke
Var mı dünyada bize benzeyen? Söyleyin lütfen, var mı? Varsa gösterin. Şu içinde bulunduğumuz, tarihin bizi sürüklediği gerçekliğe bakıyor musunuz?
Ülkeyi, ülkenin rejimine düşman olanlar yönetiyor.
“Anayasayı değiştirip başkanlık sistemi getireceğiz” diyor. Hele bir Anayasa Komisyonu Başkanı var ki parlamentoda, içinde bulunduğu kurumun ne kadar işe yaramaz olduğuna bizi inandırmak için elinden geleni yapıyor.
Bir yeryüzüne bir de bize bakın.
En gelişmiş devletlerden, en gelişmemiş olanlarına kadar bir göz atın ve tarayın lütfen.
Var mı bizim gibisi?
Soruyorum: Bu ülkenin aydınlarına, yazarlarına, hamalına, sandalcısına, işportacısına sade vatandaşına kadar herkese soruyorum. Söyleyin bana; dünyanın neresinde kendisini iktidara getiren rejimi ortadan kaldırmak için avazı çıktığı kadar bağıran bir hükümet var?
Hangi ülkede, hangi devlet yönetiminde ve hangi hükümet bu?
Soruyorum: Dünyanın neresinde devleti kuranlara ağır eleştiriler getiriliyor, birleştirici tek unsur olan toplumun üst kimliği açıktan tehdit ediliyor? Kurucu toplumu ve kimliğe karşı, onu ayakları altına alacak kadar kin ve nefret duyan, toplumsal bütünün yapışkanlarını tek tek silmek ve var olan bütünü parçalamak için var gücüyle çalışan bizimkinden başka hangi iktidar var?
Dünyanın neresinde, devleti kuranlara saygı ve minnet duymak yerine, onların yokluklarını fırsat bilerek açıktan savaşan hükümet var?
Soruyorum: Nerede var?
Kimin ülkesinde, hangi devlette..
Geçmişi yamyamlıklarla dolu toplumları yönetenler bile, tarihe ve kendilerini bugüne taşıyan insanlara saygılılar.
Ve bir önemli husus daha: Söyler misiniz; dünyanın neresinde terör örgütü yöneticileriyle el ele verip anayasa yaparak, ülkesini verdiği tavizlerle bölmeye çalışan bir hükümet ve bu hükümetin arkasında duran bir parlamento grubu ve yine bu olanların sürüp gitmesi karşısında etkisiz eleman rolünü oynayan muhalefet var?
Bırakın demokrasi ile yönetilen ülkeleri, gelişmemiş en ilkel kabile devletlerinde bile böyle bir rezalet göremezsiniz.
Sivil toplum kuruluşları, anayasal kurumlar ve devleti oluşturan tüm parçalar, derin bir sessizlik içinde giyotini bekliyor gibiler. Sanki tarihle bağlarını kopardı herkes. Halbuki bugünün varlık sebebi orada.
İşte Mart ayındayız.
Önümüzde koca bir Çanakkale, ardından gelen Kurtuluş Savaşı çok şey söylüyor. Binlerce şehit vermişiz. Kimileri yaralılarla birlikte 250 bin diyor Çanakkale’deki sayıya; kimileri sadece şehit sayısını öne çıkararak 90 bin diyor. Sayı ne olursa olsun, sonuçta binlerle ifade ediliyor. Demek ki binlerce ananın gözyaşı da akmış bu topraklara. Demek ki sayıları binlerle ifade edilen anaların gözyaşları sulamış toprakları.
Kurtuluş Savaşı da öyle.
Pek çok ananın gözyaşı ve onların karşılığı olan şehitler ve gaziler var geçmişimizde.
Ve sen işte böyle bir mazinin tam orta yerinde, davul zurnayla askere giden bir toplumun direniş gücünün temeli olan milliyetçiliği ayaklar altına alıyor, teröristler karşısında ruhen galip olanları İmralı’da mağlup ilan ediyorsun.
Binlerce ananın şehit olan oğullarının emeğini, gözyaşını, çilesini, acısını görmezden gelerek onların kurduğu devleti zorba ilan ediyor, sonra da kendi zorba devletini kurmak için düşmanı olduğun rejimin bir taraftan nimetlerini yiyor; öte taraftan da yıkmak için kapalı kapılar ardında pazarlıklar yapıyorsun.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de utanmadan Çanakkale’den, yeri gelince dindarlıktan dem vurup Bedir’den, Uhut’tan söz ediyorsun. Hâlbuki yüce dinimiz İslam; Bedir’de, Uhut’ta anaların gözyaşları sayesinde varlık kazandı. Anaların gözyaşları olmasaydı, ne Hz. Peygamberin İslam devleti, ne de kurucularına saygı göstermediğin hâlihazırda kurulu rejimini yıkmaya çalıştığın Türkiye Cumhuriyeti olacaktı.