Ne özlüyoruz

Covid döneminde içselleştik. Kabuğumuza çekildik. Tahmin edemeyeceğimiz bir süreçle yüz yüze geldik. Çok ilginçtir ki sahip olduğumuz aile bireyleriyle ilk kez bu kadar vakit geçirdik. Bir yandan eskiden ne kadar şanslı olduğumuzu fark ettik, bir yandan psikolojik olarak yerle bir olduk.

Derin bir tecrübeydi. Tıpkı sel, deprem gibi bir afetti. Alışık olmadığımız cinsten bir afet. Aklıma geldikçe ürküyorum. İçerisinde binlerce hayat dersi vardı. Ağır kayıplar verdik. Ciddi anlamda sınava tabi tutulduk.

Yatırım yaptığımız şeylerin çoğunun boş olduğunu gördük. Emek verdiklerimizin kaybolduğunu hissettik. Her şey anlamını yitirdi. Süslenmek, giyinmek… Dolayısıyla üçüncü gözümüz açıldı. Bunu fırsata çevirebilenler, düştüğü yerden bir avuç toprakla kalkmayı başaranlar için çok değerli bir deneyimdi. Doğamızın, ailemizin, evimizin, sağlığımızın, huzurumuzun, uykumuzun, uyanıklığımızın kıymetini anladık. Neyin gerçekten değerli olup neyin olmadığı konusunda aydınlandık. O süreçte yalnızlığı öğrendik. Evimizden, odamızdan, mutfağımızdan keyif almayı başardık. Kimi ekmek yapmayı öğrendi, kimi çeşitli hobiler geliştirdi. Pandemi böyle ara ara hatırlamamız gereken önemli bir yaşanmışlık. Çabuk unutuyoruz.

O dönem televizyon ve telefon kullanımında patlama yaşandı. Dört duvar arasından dışarı açılan tek penceremiz televizyonumuz ve telefon ekranımızdı. Diziler, filmler, hayatımıza renk oldu. Haberlerle dağılıp, filmlere sığındık. Şunu çok iyi hatırlıyorum; ‘Ne izlesek? Bütün dizileri bitirdim. İzleyecek bir şey kalmadı.’ Hakikaten mevcudu erittik.

Ben de ayak uydurup bildiğiniz bağımlı oldum. Hem de damardan. Bir gün odamda televizyon izliyordum. Karşıma bir Hint dizisi çıktı. Hipnotize oldum. Gizli gizli izlemeye başladım. Haftanın her günü 1,5 saat kendimi bu girdaba maruz bıraktım. Garip bir cazibesi vardı. Farklı kültür, farklı tip insanlar, farklı üslup, farklı mimikler ve farklı yemekler. Cezbetti ama aşırı arabesk olmasından mütevellit depresyon yaptı. Online terapiyle tedavi alarak bırakabildim.

Sonra Güney Kore dizileriyle tanıştım. Çocukluğumda ‘Shogun’ vardı. Çok sevmiştim. O zamandan tadı kalmış. Balıklama daldım. Bir tane, bir tane daha... Zaten biliyorsunuz, izledikçe benzerleri önünüze düşüyor. ‘Bunu da izleyeyim’, ‘Ay bu da güzel’ derken yine bağımlı oldum. ‘Allah yokluğunu göstermesin!’ düzeyine çıktım. Sonra da başladım kendimi sorgulamaya! Bu kadar film çeşitliliğinin içinde ben neden bunu izliyordum? Yaş kitlesi +10. Bu kadar keyif alma sebebim ne olabilirdi? Sonra şöyle bir sonuca vardım. Şu an kaybettiğimizi düşündüğüm bütün değerleri bu dizilerde buluyordum. Sadakat, güven, aile bağları, gelenek görenek, iyi kalplilik, vefa, saf aşk, romantizm. Bunların çoğunu hissedemez olduğumuz günlerdeyiz. Kavga, kıyamet, ayrımcılık, ötekileştirme, gıybet, şiddet, ajitasyon, basitleşmiş duygular, trip, maymun iştahlılık, travmatik dramatizasyon, sapkınlık. Güney Kore dizilerinde bunlar yok veyahut ben öyle olmayanlarını seçip izliyorum. İçim yumuşuyor, insani taraflarım kaşınıyor, gelişiyor. Güzel insana yakışmayan negatif taraflarım yok olup gidiyor. Pamuk gibi yumuşacık oluyorum.

Çoğunun Türkçe çevirisi yok. Bu alt yazı okumayı sevmeyenler için dezavantaj. Ayrıca dinlemesi yorucu bir dil ama artılar eksileri götürüyor. Alışılıyor.

İşte normalde paylaşmaya utandığım bu bağımlılığımı buradan herkese duyuruyorum. ‘Bu yaşta bunları izlemen anormal’ diyenlere inat itiraf ediyorum. Çünkü huzurumu bulaştırmak istiyorum. Bir denemenizi tavsiye ediyorum. Zaten hepsinin konusu; samimi, romantik, duygusal. Bu tarz seviyorsanız ve ‘Ne izleyeyim?’ diye düşünüyorsanız bir deneyin lütfen. Reality programlarındaki deformasyon, yemek yarışmalarındaki çirkeflik, israf, gelin kaynanalardaki dejenerasyon, saygısızlık bize ne katıyor? Sadece huzurumuzu alıp götürüyor? İrdeleyin. Kendinize zarar vermeyin.

Not: Belki duymamışsınızdır, izlediğiniz Türk yapımı tatlı dizilerin çoğusu Güney Kore alıntısı... Demek birşeyler var:)

***

Ve mini seçim kritiğim: Köşe yazarı olup da seçimlerle ilgili birkaç kelime etmezsem çok ayıp olurdu. Siyasetten hiç anlamıyorum. Devlet görevlisi çocuğu olduğum için uzak büyütüldüm. Ama naçizane bir iki teşekkürüm var. İlk önce Z kuşağını katılımlarından ve getirdikleri taze kandan dolayı tebrik ediyorum. İkinci olarak, kendi inandıkları partileri olduğu halde oylarının ziyan olmaması için istemedikleri partinin en güçlü rakibine evet basan, radikalliğini bırakıp mantığıyla mesaj veren seçmenlere de yürekten teşekkür ediyorum. Allah vatanına aşık, dürüst insanları her daim muvaffak etsin. Ülkemizi korusun ve yüceltsin…

Yazarın Diğer Yazıları