Mızrak çuvala sığmıyor
Eee, hakikat güneşi vurdukça, kir, apaçık görünüyor. Eğer Meclis’in çalışmalarını yazmayacaksak, siyasal denetimi nasıl yapacağız? Ve eğer siyasal denetimden uzak bir sistem varsa adına hangi hakla demokrasi diyeceğiz?
Bir şey daha: Eğer parlamentonun çalışmalarına hâkimler aracılığı ile yasak isteniyorsa, orada yasa koyucunun ne anlamı kalır? Herkes biliyor ki kuvvetler ayrı olursa denge, denge olduğu için de adalet, adalet olduğu için de demokrasi güç kazanır. Kendisi bir kuvvet olan ve yasa yapma yetkisine sahip olan parlamentonun, yaptığı yasaları uygulamak ve adalet dağıtmakla görevli bir başka dengeleyici unsur olan yargı gücüne, kendi çalışmalarının halktan gizlenmesi için zorlayıcı güç talebinde bulunması, siyasal rejimin iflası anlamına gelir.
İlkokuldan itibaren herkese öğretilir: “Demokrasi halkın kendi kendisini yönetmesidir” diye. Halk, seçtiği vekillerin eylemlerini denetlemeyecekse, nasıl siyasal gelişmeleri adil olarak değerlendirecek ve yönetecek? Çok daha önemlisi; halkın seçtikleri politikacılar, kişisel çıkarları uğruna, aslında halkın kendisine ait olan yönetme gücünü kötüye kullanmışsa, halk bunu nasıl anlayacak da gereğini yapacak?
AKP dönemiyle birlikte sadece siyasal gelenekler altüst edilmedi, aynı zamanda siyasal ahlak da çökertildi. Siyasal çıkar alenilik kazandı.
Yüz kızartıcı suçlar kapsamında olan rüşvet ve yolsuzluk iddialarının gizlenmek istenmesinin başka hangi gerekçesi olur. Mahkemenin söylediği “kişilerin şöhretinin ve itibarının zedelenmesi”, Türkiye’nin ve toplumun çıkarlarının önünde olamaz. Çünkü esas olan kamu yararıdır.
Hele siyasal sistemin adalet iddia eden güvenirliğini zedeleme pahasına hiç heba edilemez. Çok daha önemlisi, parlamento yasa koyucu olarak koyduğu yasalara sahip olan bir siyasal kurum olmanın bilinciyle davranmak durumundadır. Zaten parlamentoda yolsuzluklarla ilgili komisyon kurulmasının esas anlamı tam da budur.
Demokrasilerde siyasal kararları Anayasa Mahkemesi, idari kararları Danıştay, ekonomik kararları Sayıştay ve süreğen gelişmeleri ve kararları da bizzat parlamentonun kendisi yapar. Denetlemekle görevli parlamentonun denetim çalışmalarını rejimin sahibi durumunda olan halktan gizlemek için mahkeme kararıyla yasaklatmak, evlere şenlik bir durumdur.
Son dönem siyasal bilim çalışmalarında kuvvetler ayrılığına yasama, yürütme ve yargının dışında dördüncü bir kuvvet olarak basın da ekleniyor. Bilim adamları, kamu yararı ve halk denetimi açısından özellikle hür basının varlığını önemli bir kuvvet olarak görüyor. Demek ki haklıymışlar. Neden? Nedeni çok açık değil mi? İçinde bulunduğumuz durumdan çok daha önemli bir nedensel açıklama bulunabilir mi?
“Basından kaçıralım” duygusu Meclis Komisyon Başkanlığı’nı sarmışsa, korkulan şeyler var demektir. AKP iktidarlarının 2002’den bu tarafa basın üzerinde gerçekleştirdiği el değiştirme operasyonlarının ve özellikle iktidarın yaptıklarını halka kolayca kabul ettirecek gazete-televizyon kurup, kimilerini de satın almalarının sebebi de tam olarak budur. Çünkü hür basın, kamusal bir denetim görevi görecek, iktidarın üzerinde adeta halkın gözü kulağı olacaktır. Söyler misiniz; Neden demokrasinin geliştiği ülkelerde siyasal iktidarlar kendilerine yandaş basın kurma ihtiyacı duymuyor da bizdeki iktidar sahipleri gerek görüyor? Çünkü, gelişmiş demokrasilerde iktidarlar hesap verebilir durumdadır da ondan. Kaçıracakları ne siyasal gizli bir amaç, ne akçeli iş vardır.
Unutmayalım; iktidar sahipleri eğer kendini koruyan önlemler almasaydı, yargı polis sil baştan darmadağın edilmeseydi hakikat, elini çoktan saraya uzatmış olacaktı.
Artık devran döndü. Ne yaparsa yapsınlar, mızrak çuvala sığmıyor...