Milliyetçilik ve yeni seçmen
Doç. Dr. Baran Dural’ın dün bahsettiğim “Milliyetçiliğin Yakın Tarihi” eseri, aklımıza gelmeyen pratik noktaları bize hatırlatıyor:
Ak Parti neden kazandı?
Gerçekten “İslâmî” bir çizgiden sapmadığı için mi, yoksa halkın ihtiyaçlarını tespit ettiği
için mi?
Yeni seçmen kitlesi, oyunu pazarda çok değerli bir mal olarak sunuyor ve karşılığını almadan da vermiyor. Kendisini ilk Genç Parti (GP) tecrübesiyle gösteren, “yeni seçmen kitlesi”, her seçimi bir “pazarlık” fırsatı görüyor.
Doç. Dr. Dural, “yeni seçmen kitlesi” nin, Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de, eski, tekdüze partilerin ipini çektiğini vurgulayarak, yakın dönemde merkez sağda yaşanan çözülmeyi bu temel üzerinden inşa ediyor. “Değerler” yerine günlük ihtiyaçlarını göz önünde tutarak oy kullanan bu kesimi Doç. Dr. Dural bakın nasıl tanımlıyor:
“Örneğin adı geçen kesim için öte dünya beklentisi ancak muallak bir anlam taşımaktadır. Bu kitleye yönelecek olan İslamcı partinin, cenneti yeryüzüne indirmedikçe seçmenden zırnık koparamayacağı açıktır. ‘Bir lokma bir hırka’anlayışı bu taban için ancak ‘tiksinilerek’uzak durulacak yaklaşımlardandır. Aynı kitlenin merkez sol partiye vereceği destek, sosyal demokrat partinin soyut, ‘hak- hukuk-adalet’söyleminde değil, sosyal demokratların toplumsal bölüşüm mekanizmalarında aslan payını kendisine ayırmasıyla kaimdir. Milliyetçi partinin, ‘ezan-bayrak’söylemine pek az prim tanıyan yeni kentli seçmen kitlesinin zihninde, ‘yurttaşlık bilinci, bir arada yaşamanın gerekliliği, yurttaşlığın bireye kazandıracağı somut kazanımlar’ın sürekli olarak üretilmesi ve yeniden üretilmesi gerekmektedir.” (s.507-508).
2002 seçimlerinde sadece GP ile AKP’nin bu kitlenin beklentilerini sezip onlarla bütünleşebildiği görüşünü savunan Doç. Dr. Dural, seçimden hemen sonra GP liderine yapılan baskıyı “siyasî pazar” kavgası olarak niteleyerek AKP’nin iktidarını ve ikbalini bu seçmen kitlesiyle arasındaki ittifaka (saadet zincirine!) dayandırdığını kaydediyor. Dural, provokatif sayılabilecek tespitlerini şöyle sıralıyor:
“Düşman bayrağını karşısında görmeden, ‘bölünme tehdidini’ ciddiye almayan, teröre karşı verilen şehitleri ancak stadyumda, mahallede, iş yerinde, kahvede, meyhanede yan yana bulunduğu arkadaşı toprağa düştüğünde veya şahsen askere çağırıldığında aklına getiren yeni seçmenin tutumu, siyasette belirleyicidir. (...) Yeni kitle için ekonomik çıkarları tatmin edildiği, mülksüzleşme endişesi taşımadığı siyasal atmosferde, ezanın susması da hiç susmaksızın gökleri kaplaması da ancak ‘dekoratif’ değerde önem taşır.” (s. 508).
Doç. Dr. Dural, AKP’nin başarısının “ayet” veya “slogan” dan ziyade her seçim döneminde iktidar partisiyle yeni seçmen kitlesi arasında tazelenen imar-vergi aflarının, yeni kat çıkma ruhsatlarının, yardımların artarak devamının altını çiziyor. Ailenin “sırası gelen” üyesinin devlet-belediye kapısına adım atarak “maaşlanması”yla verilen oyun, doğru orantılı olduğunu savunan Dural, CHP ve MHP’nin bu kitleye ulaşmadığı/ulaşamadığı müddetçe iktidara çok uzak kalacağını ayrıntılı işliyor. Üstelik bu kitlenin iktidara gelinmeden dönüştürülemeyeceği, kitabın temel tezlerinden biri.