Laiklik tartışmasını kökten bitirmeliyiz (2)
Laiklik çok tartışılan bir konu. "Düşmanlığı" bitirecek bir tarifte antlaşma sağlanmalıdır.
Dünden devam ediyoruz. R. T. Erdoğan, Eylül 2011''de, Mısır, Tunus ve Libya''yı ziyaret etmişti. Mısır''da İhvancılar henüz devrilmemişti. Onlara beklenmedik bir tavsiyede bulunmuş ve laikliği öne çıkarmıştı. Dün o sözlerini verdik. Bugün Tunus ve Libya''da "laiklik" üzerine yaptığı açıklamaları vereceğiz.
Laiklik açıklamaları "siyasî İslâmcılar"ı fena hâlde sarsmıştı. Onun bu açıklamalarını bir taktik görerek teselli bulmuşlardı.
Mustafa Kemal''e ve getirdiklerine kesin bir hat çizen ve bu tarafa hiçbir surette geçiş sağlamayan tarikatların/cemaatlerin yolu hep açık olmuştur. Şu anda girmedikleri hiçbir saha yok. Diyanet''in çok tartışılan tahlilî raporları ortada olduğu hâlde, Millî Eğitim Bakanlığı''yla bile protokoller imzalayabiliyorlar.
R. T. Erdoğan''ın Kuzey Afrika ülkelerindeki "laiklik" konuşmalarını belgelemeye devam edelim. Mısır''da cümlesini şu sözlerle bağlamıştı: "Umarım ki Mısır''da yeni rejim laik olacaktır. Umuyorum ki benim bu açıklamalarımdan sonra Mısır halkının laikliğe bakışı değişecektir."
Vurgulayalım: Bu sözleri İktidardaki "Müslüman Kardeşler"in yüzüne söylemiştir!
Tunus''a geçiyor, orada açıkça "Devlet laik olur." diyor:
"Türkiye''yi tanımlarsam herhâlde sizin için yeterli olacaktır. Biz demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletiyiz. Anglosakson bir laiklik anlayışı veya Batılı anlamda bir laiklik anlayışı değil. Kişi laik olmaz. Devlet laik olur. Bir Müslüman, laik bir devleti başarılı bir şekilde yönetebilir. Şunu bilmemiz lâzım. Laik devlet her inanç grubuna eşit mesafededir. İster Müslüman olsun, ister Hristiyan olsun, ister Musevi olsun, ister ateist olsun… Hepsinin güvencesidir. Olayın aslı budur. Bu tartışmalara vesile olabilir. Biz böyle inanıyor, böyle düşünüyoruz."
Son durağı Libya idi. Mevzu yine "laiklik":
"Bu bölgeler, laikliği anlamada, tanımada inanıyorum ki şu anda bir müzakerenin veyahut bir tartışmanın içerisinde olacaktır. Ben laikliği dinsizlik olarak kabul etmiyorum, laikliği din karşıtlığı olarak kabul etmiyorum. Partimin programında laikliğin tanımı şudur: Kişi laik olmaz, devlet laik olur. Bir Müslüman olarak, laik bir devleti yönetirken bütün inanç gruplarına devlet eşit mesafede olur, Müslüman''a da Hristiyan''a da Musevî''ye de ateiste de. Bütün inanç gruplarının inancı o devletin güvencesi altındadır. Bizim anlayışımız bu."
Her daim ateş altında tuttukları Mustafa Kemal Nutuk''unda ne demişti:
"…tebaası meyânında edyân-ı muhtelifeye mensup anâsır bulunan ve her din mensubu hakkında âdilâne ve bî-tarafâne muamelede bulunmaya ve mahkemelerinde tebaası ve ecânib hakkında seyyânen tatbik-i adaletle mükellef olan bir hükûmet, hürriyet-i efkâr ve vicdana riayete mecburdur. Hükûmetin; bu tabiî sıfatının, şüpheli mana atfına sebep olacak sıfatlarla takyîd edilmesi elbette doğru değildir. / ''Türkiye Devleti''nin resmî dili Türkçedir.'' dediğimiz zaman bunu herkes anlar. Hükûmetle muamelât-ı resmiyede, Türk dilinin cârî olması lüzumunu herkes tabiî bulur. Fakat, ''Türkiye Devleti''nin dini, din-i İslâmdır.'' cümlesi aynı sûretle mi tefehhüm ve kabul edilecektir? Bu, bittabi, izah ve tefsire muhtaçtır." (Nutuk, 1927, s. 510-511).
Mustafa Kemal''in bu sözlerinin R. T. Erdoğan''ın Kuzey Afrika ülkelerinde söylediklerinden ne farkı var?
Asıl meseleye gireceğiz. Yarın.