Kişiye bağlı adalet!
R.T. Erdoğan, Rize'de, otomobiline bineceği sırada, bir hanım, korumaları yara yara yanına yaklaştı... Ne kadar içi yanmış ki, Reis'le konuşabilmek için her şeyi göze almıştı. Kocasının haksız işinden edildiğini söyledi. Bütün suçu telefonunda ByLock denilen programın yüklü olmasıymış. R.T. Erdoğan, o hanıma, genel konuşmalarında söylediği gibi, "Bana mağduriyet edebiyatı yapmayın!" demedi. Rahat değildi, sıkıntılıydı... Kocası tutuklanan hanımı nasıl teselli edeceğini bilemedi. Bir ara mutadı olmadığı hâlde elini yakasına götürdü, sıvadı. Turgut Özalvari el-kol temasına geçti, hanımın koluna dokunarak bir şeyler söyledi. Ara ara gözünü kaçırdı, etrafına bakındı. Sonra Rize Valisi'ne, hanımla ilgilenilmesi için talimat verdi. Merhameti kabarmıştı.
ByLock programı diyorlar. 300 bine yakın kullanıcıdan, bahsediliyor. Herhâlde bu program, sırf Fethullahçılar kullansın diye icat edilmedi! Telefonla bir konuşmasını bilirim, mecbur kalırsam bir de mesaj atarım. Başka programdan anlamam. Uğraşmak da istemem. Bilenlere sordum: "ByLock'u isteyen indirebilir mi?" İndirebilirmiş.
Bazı mağdurlar, "Biz telefonda ByLock'un yüklü olduğunu bilmiyoruz." diyorlar. Acaba, Ergenekon ve diğer davalarda yapıldığı gibi karşıdan yüklenmesin bu program! Fethullahçıların yeni oyunu olabilir... Ne kadar mağdur o kadar kargaşa!
Bulduğunu işten atanlar, yoldan geçenleri tutuklayanlar belki kripto Fethullahçıdır!
Beni şaşırtan, R.T. Erdoğan'ın tek "kurtarıcı" merci görülmesi. Orada, Reis, kocası için yalvaran hanıma, "Ülkede adalet var! Kocanın bir suçu almasa niye atılsın. Bana niye geldin! İlgililere gitmen lâzım." diyebilmeliydi.
O hanım, Reis'in iki dudağı arasından çıkacak sözün kanun olduğuna inanmış/inandırılmış... Türkiye'nin görüntüsü böyle!
Rizeli hanımın "cesaretinden" cesaret alan diğer "mağdurlar" yollara düşmesin, R. T Erdoğan'ı takip etmesin sonra?!
Yeniçağ'da 19 Eylül 2016 günü yazdığım yazıda Stalin dönemini hatırlatıp geçmiş, Endonezya'da 1965'te olanlar ve 300 bini aşkın komünist bilinenlerin, komünist zannedilenlerin, ihbar edilenlerin öldürüldüğünden bahsetmiştim.
Sovyetleri çok iyi tanıyan, bir eski komünist (kendisinin ifadesi) gazeteci Hakan Aksay, "Asılsız FETÖ ihbarları, devlete kurban edilen eşler ve Mihail Kalinin" başlıklı yazısında (T24, 16 Ekim 2016), Stalin döneminde ihbar ve cezalandırma üzerine çarpıcı örnekler veriyor ve sözü "FETÖ" furyasına getiriyor.
Ben de, Orta Asya'ya, Kafkaslara, Balkanlara gidip geldiğimde, dinlediklerimi ve okuduklarımı birleştirerek Türkiye'yi aklıma getirmiş, Stalin'i hatırlatmıştım.
Hakan Aksay, yazısında, Türkiye'yle örtüştürdüğü şaşırtıcı örnekler veriyor.
Tutuklanan ve açığa alınan bu kadar insan darbeye kıyısından, ucundan destek vermiş olsaydı FETÖ Türkiye'yi esir almış, ABD'nin 51. eyaleti yapmıştı. Hatta, ülkeyi bölmüş, PKK'nın istediği kısmı da 52. eyalet olarak hayata geçirmişti. Buna inancım tamdır. Darbenin arkasının başka türlü gelmesi düşünülemez!
Adalet arayanlara kulak vermezsek kaybeden biz oluruz.
"Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir." (Enfal, 8/25).