Kilis 79 olarak kalsın…
Eskiden de böyleydi aslında ama artık çok kolaylaştı, yeni dünya düzeni “Algı her şeydir, gerçek hiçbir şey” şeklinde çalışıyor. Yanılsamaları gerçeğe en çok benzeyecek şekilde süsleme sanatına muhatap toplumlar.
Her şey bir pazarlamadan ibaret, talep edileni doğru bir sunumla muhatabına doğru uzatmak. Sunum çoğunlukla içindeki ile aynı değil ama sorun da yok zaten. Kamuoyu kimin oluşturduğu algıya inanmayı menfaatine uygun bulursa o taraf kazanıyor başlangıçta. Sonra algıların bedellerini herkes ödüyor ancak.
Başlangıç aşaması bir süsleme sanatının güzelliği gibi görünse de aslı çok çirkin olabilir. O çirkinlik de bütün çıplaklığı ile önünüzde duruyor olabilir. Yine de bir taraftan gereklilikler bir taraftan da bazı menfaatler her şeyin çok daha güzel görünmesini sağlayabilir.
İşte size basit şekilde ülke siyasi görünümü. Elbette bu hâlin tek tarafı yok, siyasetin sahipleri, bazen bilerek, bazen sadece iyi niyetli bir umutla muhataplarını harekete geçirebiliyorlar.
Ancak çoğunluğun, baştan ve kesin olarak inandığı ön kabuller var kesinlikle. Burada önemli olan baştan seçilen tarafın argümanlarının ne kadar doğru olduğundan çok ne kadar umut verici olduğu ile ilgili. Türkiye özelinde bu durum iktidarla hareket edenlerin, güzel günler yakında söylemine karşı muhalefette olanların, önümüz uçurum söylemlerinin ortasında başka bir cümle kurulamayacak olması.
Yine de önümüzdeki Orta Doğu meselesi ile ilgili olarak ben de açıkçası kendime umut verebileceğim bir argüman bulamıyorum. Zaten aklı başında hiç kimse savaş var diye sevinmez. Aklıma 2. Dünya Savaşı propagandası için ABD tarafından çekilen filmlerde ABD savaşa giriyor diye mutluluktan sokaklara dökülen insan manzaraları geliyor. Sonrasında yaşananlar için filmlerin devamını izlemeye gerek yok elbette.
Ancak, bir taraftan da Orta Doğu’da da Balkanlarda da kaybedilmiş toprakların rüyasını görmek suç ya da yanlış değildir. Önemli olan, bir gün öyle bir imkân doğarsa bunun için hazırlıklı olma gereğidir.
Dünyayı yöneten küresel güç ve aklın bizim için biçeceği bir role razı olarak böyle bir risk alınması mümkün değil. Zaten biraz dikkatli bakınca aslında ülke adına sorumluluk alanların bu tarz davranışlarını pek göremiyorsunuz.
Bence bu konularda aklı başında bir değerlendirme yapan herkes de yöneticilere aynı şeyleri söylüyor. Ama sosyal medya ve medya üzerinden kalabalıkları diri tutmak adına yapılanları da görmezden gelmemek lazım. Asıl riskli olan taraf orası.
Dediğim gibi konunun nasıl sonuçlanacağı aslında bundan 10 küsur yıl önceki Irak örneğinden aşikâr. Ama sadece o kadarla da sınırlı kalmayabilir bu sefer. Türkiye içinde birçok Suriyelinin varlığını unutmamak da gerekiyor. Almanya’nın eski Başbakanı Merkel’in anılarında konu ile ilgili olarak çok rahatsız edici bilgiler de var.
Dahası bu sefer bir de İsrail etkisi eklendi. Konuyu aklı başında değerlendiren her iki taraftan da mutedil akıllara rastlamak mümkün şu aşamada. O sebeple insanlarımızın çok büyük bir kısmı da tehlikelerin farkında görünüyor.
Mesela şöyle bir senaryoya karşı nasıl bir planımızın olduğunu kamuoyu henüz bilmiyor gibi duruyor. Halep ve Şam düştüğünde bu operasyonların gerçek sahipleri olan ABD ve İsrail, Suriye’nin yönetiminde bize de söz hakkı tanırlar mı? Tanımazlarsa dahi yönetime kendi adamlarını koyduktan sonra İsrail oraları da işgal eder mi? Eğer ederse Kilis ile Halep arasında yeni bir güvenli bölge oluşmasına müsaade eder mi peki? Bu durumda Halep’in plakası mı yoksa Kilis’in 79 kalması mı önemli olur?
Ben de bu soruları detaylı şekilde cevaplayacak kadar bölgenin bugünü üzerinde söz söyleme yetkinliğine sahip değilim ama şunu biliyorum. Ülkeyi yönetenler tehlikenin farkında görünüyor ama bizimle paylaşmayı zayıflık emaresi görüyorlar. Ben ona razıyım, bizimle paylaşmasalar da tehlikeye akılcı tedbirlerle karşı koysunlar yeter.
Günlerdir Türkiye’nin bir Orta Doğu ülkesi hâline dönüştürülmesi tehlikesi üzerinden yazıp, konuşuyorum. Bu planın bize bir faydasının olmayacağı da muhakkak. Buna direnebilmekle ilgili bugüne kadar kulak arkası edilen uyarılar artık ciddiye alınır diye ummaktan başka da elimden bir şey gelmiyor.
Fantezilerini gerçekmiş gibi halka pazarlayan ve o şekilde bir geçinme yolu bulan sosyal medya mücahitlerinin, akıl sahiplerinin iyi niyetli uyarılarına galip gelmemesi en büyük temennim.