Kendine tahammül edememe
Bu iktidarın reform yapacağına inanıyor musunuz? "Yaptım" dese bile gerçekçi olacağına ve yaptıklarını kendisinin sürdürebileceğine güveniniz tam mı?
İşte asıl mesele bu.
"Reform yapacağım" dersiniz, hatta bir kaç değişiklik yapar "işte bakın yaptım" da diyebilirsiniz, lakin kendi yaptıklarınızı yine kendiniz sürdürebilir misiniz?
AKP iktidarlarında bu tutarlığı hiçbir zaman görmedik. Nitekim daha "reform" sözcüğünün mürekkebi kurumadan hak hukuk, adaletle ilgili olaylara şahit oldu.
Buyurun dakika bir, gol bir dedirten olay: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'na "devlet projesi olduğu" gerekçesiyle, inceleme /soruşturma başlatılması.
Her şeyden önce "devlet projesi" diye bir proje türü var mı? Varsa, hükümet projesi ile devlet projesini birbirinden ayıracağımız bir ölçüt var mı?
Yok..
Devlet, örgüttür, tüzel kişiliktir. Neyi nasıl yapacağı yasalarda yazılıdır. Hükümet ise örgütü yöneten, politikalarını tayin eden kurumdur. O da örgüttür. Ve hükümetin de neyi nasıl yapacağı yine yasalarda belirtilmiştir. Devlet tüzel kişisi ile hükümet tüzel kişisini birbirine karıştırıp, "bu devlet projesidir" demek, hükümeti devlet olarak görmektir. Unutulmasın ki hükümet devlet haline geldiğinde ortada ne hukuk kalır, ne demokrasi.
Hükümetlerin devlet haline geldiği yönetim şekline; mutlakıyet, diktatörlük, tiranlık denir. Bu yönetimlerin tepe yöneticilerine de, kral, tiran, diktatör gibi sıfatlar kullanılır.
Türkiye, böyle bir devlet değil. Devletin tanımı anayasanın ilk üç maddesinde açık ve net olarak belirtilmiştir. Dolayısı ile iktidar devletin yerini almayacak, devlet de iktidarın rolünü üstlenmeyecektir.
İşte, yasal standartları birileri aştı mı yahut aşmaya çabaladı mı ortaya rejim karmaşası çıkar. Türkiye'nin temel problemi de tam olarak budur. Siyasal iktidarların kendilerine çizilen yasal sınırları aşma girişimi, beraberinde daima siyasal tartışmaları, rejim krizlerini, toplumsal itirazları getiriyor.
Rahmetli Özal "Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz" demiş, sınırı aşmıştı ve ülkede siyasal çalkalanma olmuştu.
Gelişmiş ülkelere bakın…
Bizdeki problemler var mı?
Yok.
Neden yok?
Çünkü herkes kurallı yaşıyor ve herkes kendi sınırları içinde yaşamayı biliyor, bununla da yetiniyor.
Bizde doyumsuzluk var.
Kimse verili yasal ve yetkilerle yetinmiyor. Hep daha fazlası olsun istiyor. Bu doyumsuzluk, git gide siyasi bencilliğe dönüşüyor. "Hep benim olsun, daima benim olsun" diyen siyasi iştah, kör kuyu gibi. İçine ne atarsan yutuyor.
İmamoğlu, irili ufaklı birçok partiden fazla oy almış. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmuş. Yasaların kendisine verdiği yetkiyi, hem politik ve hem de bürokratik olarak kullanıyor. Gitmiş, 4,5 milyon oy aldığı insanların ve daha fazlasının zarar göreceğini düşündüğü "Kanal İstanbul" projesine itiraz etmiş, pankart (duyuru, ilan, uyarı) astırmış.
Nedir bunun anlamı?
Siyasi rekabet.
Görüş farkı.
Karşı düşünce.
Kanal İstanbul Projesine inanmama.
Muhalif olma.
İlave edebilirsiniz.
Bütün bunların olmadığı rejimlere mi dönüşelim? Demokrasi tam da bu değil midir?
Ne demiştik?
Reform yapacağım dersiniz, hatta birkaç ilave değişiklik yaparsınız, lakin kendi yaptıklarınıza yine kendiniz uyabilir misiniz? Sorunun cevabı açık.
Uyamazlar.
Niçin?
Bazen karar alıcıların kendisine de tahammülü yoktur. Ne ilginç bir durum?