Kadın: Şahsî haktan siyasî hakka...
Niye "erkekler günü" değil de "kadınlar günü"?
Baştan eşitlik gözetilse, kadınlar geriye itilmeseydi, kadın haklarından bahsedilebilir miydi?
Size bir metin okutacağım. Sonra sözümü söyleyeceğim:
"Kadınların hürriyeti kabul edilince erkek, kadın çalışmasa da birbirlerine tâbi olmayacaklardır. Bu hürriyetin ilân ve kabulü kadını cemiyet azalığına kabul etmek demektir. Kadın bir kere cemiyetin hür, müstakil, çalışabilir bir uzvu olunca, bundan sonra cemiyet işlerinde de gözünü açacaktır ve kadının cemiyet işlerine karışması hem kendinin hem cemiyetin menfaatlerine uygun olacaktır.
Cemiyetin en büyük işi gibi karışık olan, hükûmetin idaresi, teftişi ve cemiyet arasında intizamı muhafazaya vasıta olacak kanunların tertip ve tanzimidir. Hükûmetin idaresine, teftişine, kanunlarının tanzimine, hâsılı cemiyet işlerine karışmak insan için siyasî haklarındandır.
İnsan hür olsa da ona istediği gibi çalışmak izni verilse de hükûmetin idaresine kendi sesini katabilmek, onun teftişine kendisinde bir kuvvet görebilmek hakkı da lâzımdır. İnsan, içinde bulunduğu ve yaşadığı cemiyetin ahvâlini istediği kalıptan, istediği kalıba değiştirebilen kanunların tanziminde bulunmak hakkını hâiz olmazsa, istediği gibi çalışmaz, yani böyle bir adamda çalışmak hürriyeti eksiktir.
Demek insana çalışmak hakkını veren hürriyet bize bu şahsî haktan sonra bir de siyasî hak vermeye borçludur. Avrupa'da bir asırdan fazla bir zamandan beri milletlerin bu hakkı, cemiyetin bir kısmı yani erkekler için tasdik edilmektedir. Halk artık kendisi hâkim, kral yalnız krallığını ediyor. Şimdi hâkim millettir. Bunun gibi millet bizzat kendi hükûmetini seçiyor; kendisine lüzumu olan kanunları kendi yapıyor, kendi kendini idare ediyor. Tek bir ses artık milletin rahatını bozamıyor, bir zamanda olduğu gibi, hükümdarlar cemiyet için toplanan paraları çalamıyorlar. Çünkü şimdi millet herkes ile beraber onların da sözlerini, yürüyüşlerini, düşünüşlerini bile şart altına koyuyor. Hem herkese hürriyetini veriyor ve bunu koruyor ve hem de kim olur ise olsun, hükümdar olsun, onun bile diğerin hakkına geçmemesi için dikkat ediyor."
Yukardaki metin kaç yılında yazılmış dersiniz? Türkçesine bakarak yakın bir zamanda yazıldığını söyleyebilirsiniz. Değil; 1904'te kaleme alınmış. II. Meşrutiyet'ten sonra çıkan dönemin modern dergisi Resimli Kitap'ta yayınlanmış. ("Kadınlara Hak-6", Resimli Kitap, C. 5, S. 27, Ocak-Şubat 1911).
Zamanımızda kullanılmayan kelimelerin yerine hepimizin bildiği kelimeleri koydum: Menâfiine muvâfık: Menfaatlerine uygun. Hukuk-ı siyasiye: Siyasî haklar. intihâb ed-: Seçiyor. Hepsi bu kadar!
1904 senesinde Berlin'de bir Beynelmilel Kadın Kongresi toplanmış. Avrupa'dan, Amerika'dan, Avustralya'dan, hatta Afrika'dan birçok kadınlar hukuk-ı nisvânı (kadınların haklarını) müdafaa etmek üzere toplanan bu "kadın parlamentosu"na murahhaslar (delegeler) göndermişler. "Ertuğruloğlu" imzasını kullanan kişi bu kongreyi "sâmi" (dinleyici) olarak takip etmiş ve bir dizi yazı yazmış.
"Hükümdarlık", yani tek adam idaresine dair sözlerine dikkat. Cüretkâr yazmış. Şimdi bile tartışılan meselelere işaret ediyor.
Bir hususa daha dikkatinizi çekmek istiyorum. "1904" tarihi aynen yazılmıştır. Yeni Rumî tarihten çevirmedim.
Demem o ki; "Atatürk İnkılapları" tepeden inmedi. "Cumhuriyet" de dâhil hepsi Osmanlı zamanında tartışılmış, zemin hazırlanmıştır.