Kaderini sev
Süpriiiiz. Bugün sizlere mutluluğun sırrını vereceğim.
Mutluluğun sırrı, kaderini sevmek! Para, pul, sağlık, aşk, iş değil. Bunların hepsine sahipken mutsuz olabilir, hiçbiri yokken mutlu olabilirsiniz.
Açalım. Kader ya da yazgı, önceden ve değişmeyecek bir biçimde belirlenmiş olay akışıdır. İster genel ister bireysel olsun, önceden belirlenmiş bir gelecek olarak algılanabilir. Felsefedeki determinizm hareketi, kader üzerine kuruludur. Kader kavramı aynı zamanda birçok farklı dinde de önemli yere sahiptir.
Doğduğun şehir, aile, sahip olduğun tipin, bedenin, karakterin. Çoğu kaderin. Kaderin felsefik boyutuna girersek çıkamayız. Bu yüzden sadece, kaderle mutluluk arasındaki bağlantıyı kuracağım.
Neye sahipsin? Elinde ne var? Doğduğun coğrafya neresi? Akrabaların kimler? Saçın, gözün ne renk? Zengin misin, fakir mi? Bunlar içine doğduğumuz kaderimiz.
Şimdi şöyle bir hayal kuralım; Garsonum, evliyim, iki çocuğum var. Uyanınca eşimle ve çocuklarımla sohbet ediyorum, birlikte kahvaltı ediyoruz. Çocuklar okula çıkıyorlar. İşe gitmeden eşime bir Türk kahvesi yapıyorum. Haberleri izleyerek kahvemizi içiyoruz. Savaşlar, seller. Bu günümüze şükrediyoruz. İş yerime gitmek üzere evden çıkıyorum. Apartman girişindeki boy aynasına bakıyorum. Kendimi beğeniyorum. Sağlıklı ve mutlu görünüyorum. İş yerim olması çok güzel. İşim olmasaydı ne yapardım korkusuyla irkiliyorum. Otobüse biniyor, telefonumda komik videolar izliyorum. Çalıştığım restorana girince, tanıdık kokusunu içime çekiyor, iş arkadaşlarımı güler yüzle selamlıyorum. Tüm şevkimle güne başlıyorum. Mesleğim çok zevkli. Bir sürü yeni insanla karşılaşıyorum. Sesleniyorlar. Gidiyorum, dinliyorum. Gözlerinin içine bakıyorum. Açkenki halleri, tokkenki halleri çeşit çeşit. Yürekten çalışıyorum. İşimi severek yapıyorum. Akşama doğru dizlerime tatlı bir yorgunluk çöküyor. Çalışma saatlerim uzun. Ama hareketsiz kalmaktan iyidir. Allah güç kuvvet versin hep çalışayım. Bugün kimse bahşiş bırakmadı. Bir tatlı alırdım eve dönerken. Ama eşim şeker hastası. Alsam canı çekerdi. Boş ver. Yarın bahşiş olursa fındık alırım. Bu gece sevdiğim dizi var. Bir hafta nasıl da çabuk geçti. Şükürler olsun. Şanslıyım. Çok mutluyum.
Şimdi de aynı hayalin tam ters versiyonu; Garsonum. Elli yaşıma geldim hâlâ garsonluk yapıyorum. Evliyim, iki çocuğum var. Dün kötü bir gece geçirdim. Uyuyamadım. Kalktım, çocuklar okula gitmiş. Ben de hemen çıkayım, atıştırmaya zaman yok, geç kalacağım. Son dakikaya kadar uyuyorum ama yine de dinlenmiş kalkmıyorum. Hanıma; ‘Görüşürüz.’ diyip fırlıyorum. Arkamdan söyleniyor. Apartman girişindeki boy aynasına bakıyorum. Göbeğim çıkmış, saçlarım iyice dökülmüş. Pantolonumun ütüsü yamuk. Öğrenemedi gitti ütüyü. Otobüs geç geldi. Yolda telefonumdan haberlere baktım. Bakmaz olsaydım, her yer geçim sıkıntısı, yokluk. Neyse işe yetiştim. Bıktım artık, her gün aynı terane. Üç kuruş için bir sürü ağız kokusu çek. ‘Bakar mısın?’ ‘Hesap getir!’ Bağırıp duruyorlar. Zaten kasadaki Necati’ye bildim bileli gıcık oluyorum. Adamı hiç sevmiyorum. Bugün çok yoruldum. Sigara ne kadar pahalandı. Tek mutluluğum oydu, onu da eskisi gibi içemiyorum. Şu iş bitse de eve gitsem. Evde de kadın dırdırı, çocuk bağrışması. Para yetmiyor. Yoruldum, canıma tak etti. Çok mutsuzum.
İşte bu ikisi aynı kişi. Aynı hayata, aynı eve, aynı aileye sahip. Biri hâlinden memnun, kendi aldığı kararlarla, yaptığı seçimlerle şekillendirdiği kaderini seviyor, diğeri olduğu hâlini kabul edememiş kendisiyle ve kaderiyle dövüşüyor.
Bu örneklendirmeyi, komutana, futbolcuya, genel müdüre, restoran sahibine, şarkıcıya, şoföre, doktora, iş adamına, öğrenciye uygulayabiliriz. Yani bireyin bulunduğu hâli, sahip olduğu koşulları beğenmesi durumundaki bakış açısıyla, beğenmediğindeki bakış açısındaki zıtlığı tasavvur edebiliriz. Ve görebiliriz ki mutluluğun sırrı mevcut kaderimizi sevip içinde konfor alanı yaratabilmek. Pollyanna’cılık olarak yorumlayabilirsiniz. Doğrudur. Kaderini sevebilmek olmasa da sevmek için gayret gösterip, doğru açıyı üretebilmek Pollyanna’cılık sayılabilir.
Kendinden iyi durumdakilere bakıp haset etmek acz, kendinden kötü durumdakilere bakıp şükredebilmek meziyettir.
Bu insanda varsa vardır, yoksa yoktur diye bir şey de yok. Çalışılarak başarılabiliyor. Deneyimledim. Çok değiştim. Saçma sapan dünyalık işlere emek vermeyi bırakıp, huzura varıp, mutlu olmayı hedeflersen, o kadar çok güzellik bulabiliyorsun ki. (Aşırı antidepresan tükettiğim için mutlu olduğumu söyleyenler saçmalıyorlar:)
Son bir mucizeli sır; Mutsuz musun? Eğer Müslüman doğmak nasip olmuşsa, kaderindiyse “İnşirah suresi…”
Türkçe meali;
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
1- Senin için bağrını açmadık mı?
2- İndirmedik mi senden o yükünü?
3- O sırtında gıcırdamakta olan (ve bu şekilde sana eziyet veren) yükünü?
4- Senin şanını yüceltmedik mi?
5- Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık var.
6- Evet o zorlukla beraber bir kolaylık var!
7- O halde boş kaldığında yine kalk yorul!
8- Ve ancak Rabbinden ümit et, hep O'na doğrul!