Kâbus gibi bir hava var
Sensin ‘Kâbus gibi bir hava var!
Gök gürlüyor, şimşekler çakıyor, alabildiğince sağanak.
“Maşallah! Allah bereket versin. Rahmet yağıyor. Toprağa şifa olsun. Ne kadar güzel bir hava. Bu yaz meyveler tatlı olacak.”
Birileri aynı havayı şöyle yorumluyor; “Hava ne kadar iç karartıcı, iç sıkıcı.”, “Bugün parkta bira içecektik!”, “Piknik yalan oldu!”, “İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor.”, “Yağmur, bulutlar içimi daraltıyor.”, “Kâbus gibi bir gün.”, “Güneş açsa keşke.”, “İğrenç!”.
Şimdi güneşe geçelim. Sıcacık bir ağustos günü. Ufak ufak terliyoruz.
“Yaz kendini hissettiriyor. Ne kadar şanslıyız, dört mevsimi de yaşayabiliyoruz. Bütün kış; ‘Yaz gelse.’ dedim. İşte geldi. Klasik bir yaz günü. Soğuk bir soda alıp bugünün tadını çıkartayım.”
Birileri aynı havayı şöyle yorumluyor; “Uf ne kadar sıcak!”, “Basık bir hava.”, “Rutubet var, fenalık geldi.”, “Klimasız duramam.”, “Vantilatör olan bir yere gidelim.”
İnsanoğlunun tarihinde, iklimler felaketleri olmuş. Seller, çığlar, don, aşırı sıcak. Hâl böyleyken havadan korkmamız lazım. İklimleri incitmekten sakınmalıyız. Her havaya misafirperverce hoş geldin demeliyiz. Kudreti bizi aşan koşulları kabullenmeli, sahiplenmeliyiz.
Çevremi inceliyorum, kışın ortası; “Çok soğuk” diyorlar. Tabii ki soğuk olacak. Ocak ayındayız! Ya da ağustosun 15’i. “Çok sıcak!” Yani?
Şikâyet ede ede en son havaya sardık. Hava şöyle, hava böyle... Keşke böyle olsaydı. Keşke şöyle olsaydı. Bırakın dünya neye ihtiyacı varsa onu yaşasın. Biz de her hâlinden zevk alalım. Olduğu gibi sevelim. O bizim canımız iklimimiz.
Yaşadığımız coğrafyanın standart hava şartları var. Bir gün yağar, bir gün yağmaz. Bir gün sıcak olur, bir gün olmaz. Bazen rüzgâr eser, bazen hiç esmez. Hepsini olduğu gibi kabullenmemiz lazım. Hepsini okşamamız lazım. Ne kadar güzel bir hava ne kadar güzel bir rüzgâr ne tatlı yağmur.
Kızılderililer gökleri kızdırmayalım derken muhtemelen inandıkları Tanrı’yı kastediyorlardı. Gökleri kızdırmamak belki tatlı tatlı yağan yağmura ‘Üf!’ dememekti. Güzelim, canım yağmura söylenirlerse, sel, fırtına, akabinde ölümler olmasına sebep olabilirlerdi.
Şükürsüzlük, şikâyet bizlere musibetle dönebilir. Doğayı övelim. İklim, hava durumu doğanın bir parçası. Her halini sevelim. Her halinde keyif alınacak yönler bulalım. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmayalım. Gökleri kızdırmayalım…
Küresel ısınma sebebiyle buzullar eriyor, ekolojik denge bozuluyor. Deniz seviyesi yükseliyor, yeryüzünde büyük miktarlarda su kütleleri buharlaşıp atmosfere karışıyor. Sıcaklık-basınç farkından dolayı şiddetli rüzgârlar meydana geliyor. Bu da şiddetli yağmurları, fırtınaları ve tsunamileri beraberinde getiriyor. Dengeler bozuldu. Dünyayı hatalı kullandık. İnsafsız tüketim, israf, kimyasallar, sanayileşme ve sanayileşme sürecinde kullanılan fosil yakıtlar, büyük miktarda karbon salımına yol açtı. Ormansızlaşma, endüstriyel tarım, ulaşım tercihleri, tüketim alışkanlıkları da eklenince ekosistem tamamen bozuldu.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi memnuniyetsiz insanların eleştirel söylemleri ve sürekli havadan şikâyet etmeleri de manevi dengeleri yerle bir etti. Gökleri iyice kızdırdık. Canımız sağ olsun diyeceğim de 2-3 nesil sonra su savaşları başlayacak ve canımız çok da sağ olamayacak.
Isıya kilitlenmeyip kendi havamızı ılık tutar, mutlu birey olursak, her hava koşulundan zevk alabilmeyi başarırız.
Allah rahmetine bereket versin. Kıtlıktan, kuraklıktan korusun. Bizleri ve neslimizi susuz bırakmasın.
Not: Yağmur suyu saçlara çok iyi geliyor. Arada kendinizi altına atın. Islanın:)