İstikrar ve disiplin
Eğitim anne karnında başlar. Mesela geceleri geç yatan, düzensiz beslenen, kavgacı, ılımlı veya spor yapan bir annenin bebeği, rahime düştüğü andan itibaren onun karakterinden, disiplininden etkilenmeye başlar. Bebek, annesinin hislerine, duygusal durumuna, kalp atışlarına, mide çalışmasına, daha doğamadan şahit ve dâhil olur. Sonra bu edindiği tecrübelerle dünyaya gelir.
Sırada hayat vardır. Eğitilmeye, öğretilmeye başlar. “Bunu yap, bunu yapma!” Sürekli kucaktaysa onu öğrenir. Gak dediğinde gak, guk dediğinde guksa, onu öğrenir. Azcık mızlasın ağzına meme girer. “Babba” dediğinde etrafındakiler sevinçle çığlık atar. Bu öğretiler okul zamanları gelene kadar, ebeveynlerin karakterleri doğrultusunda devam eder. “O ayıp”, buna alkış. Ceza, ödül. Sonra o biter, toplumsal doğru ve yanlışlar devreye girer. Öylece sürer, gider.
Her mesleğin eğitimi var ama anneliğin, babalığın, adı konmuş bir eğitimi yok. Belki olmamalı da. İdeali nedir ve uygulanması gereken en doğru şekil nasıldır? Buna kimler karar verecek? Tehlikeli! Tutup da eğitim adı altında şu anki gibi istikrarsız, farklı farklı teknikler empoze edilip, ebeveynlere deneme tahtası muamelesi yapılırsa korkunç olur. Herkes çocuğunu kendi içgüdüsü doğrultusunda yetiştirsin daha iyi. Allah ne verdiyse. Ama tabii ki istikrarlı ve disiplinli şekilde.
Yeri gelecek, çocuklar da can ailelerine ‘Destek’ adı altında, eğitimler verecek. Agresif değil. Yeni, özgün, farklı şekilde yorumlanmış bakış açılarıyla ebeveynlerini kucaklayacak. Sevgide, saygıda istikrarlı olarak. Öğrenimde disiplinle. Ve böylece toplum olarak el birliğiyle, ruh dirliğiyle gelişeceğiz. Anadan çocuğa, çocuktan anaya…
Eğitim hassas bir konu. Ben eğitimde disiplini esas olarak görüyorum. Disiplin, ‘Kurallar dâhilinde davranış eğitimi’ ya da ‘Doğru davranış ve hareketi geliştirmek için tasarlanmış talimat ve egzersizler’ demektir. Yaptığın şeyi güzel ve etik bir şekilde yapmak diye de yorumlayabiliriz. Ne yaptığının hiç önemi yok, hakkını vererek yapmak. (“Çalmayı, hak yemeyi hakkını vererek yapın” değil tabii.) Gerekirse gezmeyi, eğlenmeyi bile belli bir disiplin içerisinde yapabilmek lazım. Dine, imana, insanlığa yakışır kıstaslar belirleyip, o kıstaslar içerisinde bir disiplin oluşturup, bunları kendi karakterimizle özdeşleştirebilmeyi başarmamız gerekiyor. Bence istikrar yaşamın en değerli hazinelerinden. Düzenlilik içinde olma hâli. Kişi eğer disiplinli ise ve bu disiplinde istikrar gösterebiliyorsa, her çeşit hayat başarısını yakalayabilir.
Savruk kimlik olmayacağız. Bir gün söylediklerimizi ertesi gün inkâr etmeyeceğiz. İnandığımız değerler, savunduğumuz fikirler, amacımız, hareketlerimiz, davranışlarımız ve hedeflerimiz her hafta, her sene değişmeyecek. “Rüzgârsız dönen fırıldağın mutlaka bir üfleyeni vardır” derler. Üfleyenle, takıldığımız insanın aklıyla, takip ettiğimiz sayfanın paylaşımlarıyla konuşmayacağız. Kendi fikrimiz olacak. İyi ya da kötü, KENDİ FİKRİMİZ. Hataysa da bizim olacak. Yaptığımız yanlıştan ders alacağız ama sahip çıkacak, onda bile istikrarlı olacağız. Hatalarımız için başkalarını suçlamayacağız.
Kendimi sinirlendirdim yine. Gaza geldim. Âlem insanım:)
Çakma, kendine yalancı, ne idüğü belirsiz, duruma göre şekil alan, yüreği çapraz atan, bukaleMundar, gizli dilenci, oyuncu, kukla, buldumcuk, boş, yalancı, çirkef, altı çürük, cimri, vicdansız. Bu sıfatlar, bu sıfatsızlar insanı çileye sürükleyip, çileden çıkarıyor. Böyle kızgın yapıyor ve yine döndürüyor eğitime.
İstikrarlı olalım. Karakterimiz hep aynı olsun. Gelişelim, sürümümüzü güncelleyelim, levelımızı atlayalım. İlerleyelim. Eğitim ve öğretimle süslenelim, güzelleşelim. Bunları, çıktığımız yeri beğenerek, özümüzü unutmayarak, saklamayarak yapalım. Ya olduğumuz gibi görünelim, ya göründüğümüz gibi olalım...
Böyle olursak ne kazanılacağını zaman gösterir. Zaman candır.
İstisna: Bazı insanlar ne yaparsa yapsın altında bir mantık ararsın. Yeri gelir geri adım atar, yeri gelir konuştuğunun tersini yapar. Onlar yanlış görünen bir karar da alsa dersin ki; “Bir bildiği vardır. O hak hukuk yemez. Çalmaz, çırpmaz. Kötülük düşünmez. Her ne yapıyorsa altında mutlak toplumsal, insancıl bir fayda vardır.”