'İrtica' belirsizliğinden yeni belirsizliğe
Millî Savunma Üniversitesi Harp Okulları Yönetmeliği'nin 44. maddesinde "Tutum ve davranışlarıyla yasa dışı, siyasî, yıkıcı, irticaî, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış veya bu gibi faaliyetlere karışmamış olması" şartı kaldırıldı.
Asıl kaldırılmak istenen "irtica" kavramı. Diğer sıralanan, yeni yönetmelikte şöyle veya böyle yerleştiriliyor.
"İrtica" ucu açık kavram. Namaz kılan bu irticaî faaliyet içine giriyor mu?
Askerliğimizi 12 Eylül'ün en hızlı zamanında kısa dönem (4 ay) yaptık. Taburda cami vardı. Nöbeti, talimi aksatmadıktan sonra camiye gidiyorduk.
28 Şubat'a gelindiğinde namaz kılan da takip edildi.
M. Kemal'i, "din" meselesinde itham ederler. Halifeliği kaldırmasını, tekkeleri ve zaviyeleri kapatmasını bir türlü kabullenemezler.
Hiç akla getiriliyor mu? Mustafa Kemal'in tarikat, tekke meselesinde hassasiyetinin ötesinde katı olmasını neye bağlayabiliriz?
M. Kemal savaştan savaşa koşmuş ama çok da iyi okumuştur. Bir ara boşlukta yakın arkadaşı Ali Fethi (Okyar) ile "Minber" adıyla gazete bile çıkarmıştı. (Günlük, 1 Kasım 1918-21 Aralık 1918 arası, 51 sayı). Gazetenin adına dikkat: Minber!
Orta Asya Türklerinin ifadesiyle söylersek M. Kemal'in dünya karaşı geniş mi geniş. Osmanlı Devleti'nin nasıl kurulduğunu ve erenlerin rolünü çok iyi bilirdi muhakkak.
Peki, onu tekke, mürit, şeyh deyince "çıldırtan" neydi? Çok iyi incelenmesi lâzım. Dönem dönem sarf ettiği sözler, farklı yorumlanıyor ve belli kesimlerce kesin hatlarla araya mesafe konuyor.
Kim nasıl düşünürse düşünsün, kim nasıl mesafe koyar koysun, Mustafa Kemal'in tavrı için "Neden?" sorusu da sorulmalı ve cevap aranmalıdır.
Bir tuğamiral, tekkede namaz kılarken, başında taylasanlı sarık, fotoğrafını çekmişler. Bu amiral, tarikatları inceleyenler çok iyi bilirler ki önce şeyhine bağlıdır ve bu kesindir!
Yeni yönetmelikle bu tarikatçı amiral hiçbir soruşturmaya tâbi olmayacaktır.
"İrtica" kelimesi çok itici, çok rahatsız edici. Sınırı belirsiz ithamlar yüzünden insanlarımız çok eziyet çektiler.
Birileri "irticacı" diyorsa, Müslümanların âdeta "düşman" görüldüğü zihinde yer etmiştir.
Hangi şartları getirirsen getir, orduya alınacakları neye göre seçeceksiniz? Tarikatlarla ilişkisi var mı, yok mu bakılacak mı? Tarikatın biri düşman, diğerleri dost mu? Hükûmete ubûdiyetlerini bildiren tarikatlara/cemaatlere yol açık mı?
"Harbiye'nin kapısından mürteciler giremez!" derken kastedilenin ne olduğu ne kadar belirsizse, yeni yönetmelik de o kadar belirsiz
"İrtica"nın içine her şey doldurulabiliyordu. "Allah" desen, aleyhine delil bile sayılabilirdi. Bu belirsizlikten daha "tehlikeli" belirsizliğe geçiş yapıldı. Kimlerin boşluğu dolduracağı hiç akla gelmedi mi?
Hiçbir cemaat ve tarikat bir diğerine tahammül gösteremez. İnceleyin, aralarında hiçbir bağ ve hiçbir dayanışma yoktur. Herkesin Müslümanlığı şeyhlerinin çizdiği sınırlar içindedir.
Yeni yönetmelik, çok şeye açık kapı bırakıyor.
Orduya sızmış bir cemaat yüzünden Cumhuriyet döneminin en kanlı darbesini geçirdik. Bir zamanlar bunlara da "Bu cemaat bizden." deniyordu.
Neyin peşindesiniz siz?!