'İmralı'yla Ne'ye Gittim?'
HDP meselesine noktayı koymalıyız. Varlığı zarardır. Ne kadar oyla seçilirse seçilsinler. Açıp Anayasa''ya bakarım. Birliğimize bakarım, dirliğimize bakarım, kardeşliğimize bakarım. Bunlar oyuna geliyorlar ve biz oyun kurucularının tuzağına düşürülüyoruz. Kardeşi kardeşe düşman ederlerse diğer kardeş tarafı mı kazanır, bizi birbirimize düşürenler mi?
Ülkenin birliğini istiyorsak, "sorun" diye bir kelime kullanmamalıyız. Kapıyı aralarsanız içeri yel mi girer, ecinniler mi girer, bilemezsiniz.
Ayrı fikir, ayrı etnisite dediğimizde gayya kuyusuna düşeriz. Dünyada kaç millet, kaç etnisite var biliyor musunuz? Birbirleriyle uyum sağlamasalar, aynı ülke içinde nasıl yaşayacaklar? Ufalanırlarsa kazanan kim olur?
Yazının başlığı "İmralı''yla Ne''ye Gittim?" Benim İmralı''ya niye gittiğimi aklınıza getireceksiniz. Evet gittim. Ta 1999''da. Abdullah Öcalan''ın duruşmalarını takip ettim. Hâdiselerin gelişine göre ara ara bahsettiğim için biliyorsunuz.
Bu defa giden Prof. Dr. Ali Kemal Özcan. Onun hikâyesini de biliyorsunuz. Abdullah Öcalan''la uzun süredir görüşmek istiyordu. MİT''in bile kapısını çalmıştı. MİT, notunu almış ve İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi iptal ettirilip yeniden seçim yapacakken, hükûmet edenler HDP''yi kendi taraflarına çekmek için, Ali Kemal Özcan''ı, hazır talebi varken, zaman ayarlı, İmralı''ya gönderdiler. Ali Kemal, altı saat A. Öcalan''la görüştü, son 10 dakikada mektubu ortaya çıkartıldı. Ali Kemal mecburen mektubu getirdi. Çok tartışıldı. Ayrıntıya girmeyeyim.
Ali Kemal bu görüşmenin bilinmeyenlerini yazdı. "İmralı''yla Ne''ye Gittim?"''in üst başlığı: "konuşanların bilmediği bilenlerin konuşmadığı" (Arya Yayıncılık, 333 s.).
Ali Kemal Özcan''la, daha önce "Kürtçenin eğitim dili olması" meselesi üzerine konuşmuştuk. O, HDP görüşünün dışında. "Dil meselesi"nde gerçeklerin farkında.
İlk yazdığım lise yıllarından beri farklılıkları bir kenarı koymadım, tekdüze gitmedim. Ancak oyuna da gelmedim. Türkiye''ye kastedenlerin işine yarayacak yola girmedim. İsteseydim Abdullah Öcalan''la görüşürdüm, konuşurdum. Bir tarihte Yunanistan''da PKK''lılarla karşılaştım, bana yol da gösterdiler. Dönüp bakmadım. A. Öcalan daha İtalya''da iken onu takip için Roma''ya gittim. İsimlerini saymayayım, Türkiye''den giden gazeteciler Abdullah Öcalan''a yalakalıkta sınır tanımadılar, peşinde koştular, röportajlar yaptılar. Arasam görüşürdüm herhâlde. Asla istemedim. Farklı yol seçtim; İtalyanların ünlü gazetesi IL Tempo''ya PKK''nın maksadını ortaya koyan yazı yazdım.
Ali Kemal Özcan, "Türk"ü düşmanlaştırmadan içimizden biri olarak fikirler geliştiriyor, yazıyor, anlatıyor. Daha önce başladığı kitabına, İmralı''ya gidiş hikâyesini ekleyerek "İmralı''ya Ne''ye Gittim?"i ortaya koydu. Kitabın 28. sayfasında kendisiyle yaptığım röportaj yer alıyor. Tartışmadım, bir gazeteci olarak sadece sordum.
"Ön söz"ünden alacağım şu satırlar size kitap hakkında bir fikir verecektir:
"Kürt ilkel milliyetçiliği Türkiye''yi bölmek ister ama buna gücü yetmez. Türk iğdiş milliyetçiliği Türkiye''yi bölmek istemez, ama Kürt ilkel milliyetçiliğine Türkiye''yi bölme gücü verir. Yani; eğer bölünmeye gidersek, bunu yapacak olan -sanılanın aksine- Türk iğdiş milliyetçiliği olacaktır. Türk vatanperverliği ve/veya Türk milletseverliği değil..."
"Bir" yola girmeliyiz. Ama nasıl?