Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Abdullah OSKAY
Abdullah OSKAY
Ticaretin Politikası

İki ülke, iki devrim

Sovyetler Birliği'nin Afganistan’ı 24 Aralık 1979’da işgal etmesi, Soğuk Savaş’taki önemli kırılma anlarından biriydi. ABD Başkanı Carter, Sovyetlerin Afganistan’ı işgalinin ardından Orta Doğu'daki petrol rezervlerinin ABD'nin ulusal güvenliği ve ekonomik refahı için hayati öneme sahip olduğunu vurgulamış, bu çıkarları korumak için gerekirse güç kullanılacağını belirtmişti. ABD’ye göre Basra Körfezi’ne 600 km’den fazla yanaşılması, güç kullanımı için yeterli olacaktı.

Sonrasında ABD, meşhur “Yeşil Kuşak” projesiyle Sovyetleri çevreleyen bir doktrin inşa etti. Soğuk Savaşın sağ-sol çatışmasında ABD’nin sol hareketlere karşı panzehir olarak İslami hareketleri teşvik etmesi, bölgemizde bugüne kadar etkileri olan bir sonuç yarattı.

İran İslam Devriminin Yansımaları…

Soğuk Savaş’ın bu hareketli döneminde İran’da İslam Devrimi oldu. Devrim öncesi akademik çalışmalar için İran’da bulunan bir Türk akademisyenin deyimiyle ülkede her şey ithaldi. 1970’li yılların petrol krizlerinde bol parayla ithalat, İran ekonomisinin dengelerini bozmuş, pazar esnafını rahatsız etmiş, devrime giden yolların kilometre taşlarını döşemişti.

Tüketim toplumu ve liberalizme karşı bir duruşla ortaya çıkan İslami Devrim, ekonominin tüm hâkim tepelerini devletleştirdi. Devrimin öncüsü Humeyni’ye göre “ekonomi, bireyin Allah’a ulaşmasında yalnızca bir araçtı.” Takip eden İran-Irak Savaşı, İran’da devletin ekonomideki varlığını daha da artırdı.

İran-Irak Savaşı sonrasında ekonomi nispeten toparlansa da, ABD-İsrail ekseninin İran düşmanlığı, İran’a yönelik çok farklı yaptırımların devreye alınmasına neden oldu. İran ekonomisi büzüldükçe büzüldü.

Türkiye’deki İslami Hareketin Neo-Liberal Ekonomik Politikalarının Yansımaları…

Aynı dönemde, Türkiye’de 12 Eylül 1980 Darbesi gerçekleşti. Darbe her ne kadar tüm taraflara eşit olduğunu belirterek gelse de, 12 Eylül öncesi oldukça güçlü olan solun üstünden geçti. Kenan Evren’in elinde Kur’an-ı Kerim’le mitingler yaptığı, siyasetin otoriter-muhafazakâr-milliyetçi eksene göre yeniden tasarlandığı bir döneme girildi.

Önce Özal’lı yıllarda ekonomik atılımlar oldu. Sonrasında Osmanlı’dan bu yana Türk ekonomisinin geleneksel sıkıntılara paralel şekilde peşi sıra krizler geldi. Bu neo-liberal dönüşümde 2001 yılındaki büyük krize kadar 1988, 1994, 1999 krizleri olmuştu. 2001 yılındaki kriz ise en büyüğü ve en şiddetlisi oldu.

Bu en şiddetli kriz sonrasında AKP iktidara geldi ve Muhafazakâr Demokrat kimliğine ekonomi alanında Neoliberal politikaları entegre etti. Hızlı bir özelleştirme, kuralsızlaşma ve serbest piyasa çalışmaları gerçekleştirdi. Denenmemiş İslami hareket, her şeyin panzehiri gibi görüldü. Türkiye artık geleceğe güvenle bakan bir ülke gibi yansıtıldı. İlk yılların pembe tablosunun sonrasının uzun yıllar süren ve sürecek olan kriz olduğu anlaşıldı.

Ya Şimdi?

Türkiye ve İran, birçok sorundan mustarip ülkeler olarak dünyada algılanıyor. İki ülkeyi de iyi bilen birisi olarak, sorunlarının çok çeşitli olduğunu görüyorum. İki ülkenin yaşadığı darbeler, bambaşka izleklerden geçmelerine neden oldu. İki dönüşümün arkasında da İslami vurgular ana motivasyondu.

Zamanın ruhu, daha önceki yazılarımızda vurguladığımız gibi, dinin siyasal alanda öne çıkmasının azalacağı bir Orta Doğu’ya doğru yol alacağımızı gösteriyor. İslami hareketlerin daha önceki seküler hareketlerin başaramadığını başaramayacağı giderek daha çok anlaşılıyor.

Orta Doğu’da “Ya Şimdi” neyin zamanı onu kimse bilmiyor ama gelişmiş dünyayı yakalayamayan, yakın bir gelecekte de yakalayamayacağı anlaşılan Orta Doğu’nun yeni bir düşünsel ve siyasi buhranla karşı karşıya kaldığını herkes sezinliyor.

Yazarın Diğer Yazıları