'İçimdeki Muhalif Ses'

Ömer Gül bir eğitimci yazar. "İçimdeki Muhalif Ses" son kitabı. (Hamle Yayınları, 456 s.)

12 Eylül öncesi "büyük kavga"da Ömer Gül''ün yeri vardır. Kitabında; kaygılarını, umutlarını paylaşıyor. Güzergâh sapmalarını tartışmaya açıyor. "Nasıl yol alınır?" sorusunun cevabını arıyor.

Ömer, yakından bildiğiniz rahmetli Mehmet Gül''ün kardeşidir.

Kitabını "1977 İstanbul Ülkü Ocakları Başkanı. / 1998 MHP İstanbul İl Başkanı. / 21. Dönem MHP İstanbul Milletvekili / Ağabeyim merhum Mehmet GÜL''e" sözleriyle benim de birlikte çok şeyleri paylaştığım arkadaşıma ithaf ediyor.

Arka kapak yazısı kitabın mahiyetini ortaya koyuyor:

"12 Eylül travmasında peydahlanan, yalnızlığı­ma ortak, her şeyi beğenmez tutum içinde fikirler ileri sürerek karşı olan İÇİMDEKİ MUHALİF SES; saçma sapan sorularıyla bunaltan, bazen yol gösteren, ufkumu açan, sırlarımı paylaşan, konuşan, dost olan hayali bir kişiliktir. / 12 Eylül geliş sebeplerini Dil, Din, Tarih şuu­runun silinişiyle bağlantılı olarak anlatılmaya çalı­şıldığı; Komando Kampları, Filistin Kampları kar­şılaştırılması; 68''liler, tarikatlar gibi çeşitli konula­rın kendi bakış açısıyla değerlendirildiği..."

Üslûp kaygısı taşımadan içinden geldiği gibi kalemini oynatmış. Elbette literatür taraması olmadan geçmişe dönülüp bakılamaz. Kitapta yer yer dost, yer yer muhalif seslere kulak veriyor.

Şu anlatış size kitabın üslûbu hakkında bir fikir verecektir:

"Bana hep anlamlı gelen, derin düşüncelere salan, heyecan fitilini ateşleyen, yüreğimde fırtınalara sebep olan, bazen alıp uzak diyarlara götüren, bazen bir savaş meydanının ortasına atan, bazen bir at sırtında rüzgârla yarıştıran; ''Çırpınırdı Karadeniz'' şarkısıdır. Gerçekte biz onu şarkı formatında değil de marş formatında söylerdik. Müzik ritmiyle coşmasak da sözlerindeki derinlikle etkilenir, kendimizden geçer, bilinmez hülyalara dalardık. Yeter ki birisi çıkıp ''Çırpınırdı Karadeniz'' desin. O anda sanki hazır bekleyen bir koronun elemanıymış gibi kendiliğinden oluşan topluluk ''Bakıp Türk''ün bayrağına'' diye eşlik ederdi." (s. 159).

Bir bölümde arkadaşlarıyla derin fikrî muhasebeye giriyor. İslâmın nasıl anlaşılacağı meselesini tartışıyor. Sonunda "Arslan Tekin''in sözleriyle sohbetimizi noktalayalım." diyor ve bir yazımızdan şu cümleleri aktarıyor:

"Ne kadar İslâmcı grup varsa, ne kadar cemaat varsa, ne kadar tarikat varsa, her birinin kendi İslâmı vardır. Her biri bir diğerinden alan kapma yarışındadır. Tek tevhîd noktaları M. Kemal Atatürk''e aduvviyet, Vahîdettin''e ubûdiyettir." (s. 381).

1980 öncesi mücadelede Ülkücülerin rolünü iki alıntıyla belirliyor:

Birinci alıntı Recep Kabaş''tan: "...yetmişli yıllar tarihimizde büyük bir mücadelenin yaşandığı ve Türkiye''nin varlık kavgasının verildiği yıllardı. O mücadeledir ki, Sovyet İmparatorluğunun yıkılışını elli yıl çabuklaştırmıştır." (s. 206)

Solun aykırı sesi Yalçın Küçük''ten de şu alıntıyı veriyor:

"Alparslan Türkeş gibi disiplinli emekli kurmay albayın örgütlediği Türk milliyetçilerinin gösterdiği direnme gücü Sovyetleri Ortadoğu''ya Afganistan ve İran üzerinden yürüme tercihine zorlamıştı... Türkiye''de sokakta ve kırsalın hakimiyetinde Ülkücüler nedeniyle istediği güce ulaşamayan Sovyetler, mecburen yol değiştirmiştir..." (s. 207)

Burada not etmeden geçemeyeceğim… Eski sol militanlar için ağıt yakanlar, biraz derin düşündüklerinde nasıl bir oyuna âlet olduklarını anlayacaklardır.

Yazarın Diğer Yazıları