Helal olsun!
Helal ve haram diye iki kavram var. Helal dinsel yönden yasaklanmamış olan, dinin kurallarına aykırı olmayan, dince izin verilen demek. Haram din kurallarına aykırı olduğu için yasaklanmış olan, yenilmesi, içilmesi, yapılması, söylenmesi vb. uygun olmayan demek. Haramın yasa dışı yollardan elde edilen, hak ederek kazanılmayan anlamı da var.
Bu iki tabirle ilgili titiz miyiz? Dikkat ediyor muyuz? Bunlar için kafa yoruyor, hassasiyet gösteriyor muyuz? Yediklerimizden, içtiklerimizden, yaptıklarımızdan, faydalandıklarımızdan, kullandıklarımızdan hangileri helal, hangileri haram?
*“İlk önce sadece bize ait olan, dolayısıyla bizim sorumlu olduğumuz canımız.” Allah’ın ruh üfleyip, aklımız erene kadar bir ana babaya emaneten dünyaya gönderdiği bedenlerimiz. İlk helal ya da haramımız bu olabilir? Yaradan’a verdiği hayat için şükretmek önemli. Sahip olduklarımızın (gözümüz, kulağımız vb.) kıymetini bilerek, onun bizlerin iyiliği için yasakladıklarından uzak durmaya çalışmak gerek. Değerli aklımızı ve değerli bedenimizi doğru şekilde, iyiliğe kullanarak helal hâle dönüştürebiliriz.
*“Sonra anne babamız.” Doğduğumuz andan itibaren madden ve manen hiçbir karşılık beklemeksizin emek verip, bahtımızı hazırlıyorlar. Ebeveynlerimizin sadece dualarının bile hakkı ödenmez. Onlara yapılacak her hata haram. Hatayı bırak “Öf!” demek yasaklanmış. Ekmek elden su gölden ömür sür, evlerinde yaşa, yemeklerini ye, sosyal konumlarını kullan veya sıkıntılarına çözüm buldur, miraslarını ye, sonra; “Görevi!” de, inkâr et. Hatta kötüleri bul çıkar, kendine acı, haksızlığa uğramış hisset... Yok öyle yağma. Ana baba affedebilir. Allah affetmez.
*“Üzerimizde emeği bulunan insanlar.” Eğitmiş, öğretmiş, destek olmuş, maddi manevi kaynak oluşturmuş, bizleri ileri taşımış insanlar. Onların hakları, hak edene helal, hak etmeyene haramdır. Kıymetini, kadrini bilip teşekkür edene helal, nankörce yok sayıp, ben yaptım kibrine düşene haramdır. Zaten kıvransak da yar olmaz. Helal olsun istiyorsak, gönül kırmayacak, yok saymayacağız.
Yokluk bahanesiyle çalmak legalleşmeye başladı. Herkes kendi çapında çalıyor. Emek hırsızları var, zaman hırsızları var, duygu hırsızları var. Rızık hırsızları var. Var da var. Bir de Robin Hoodlar. Çaldıklarıyla etrafa cömertlik taslıyorlar. Birinden yardım kabul edip, onunla başkasına hava atıyor, sadaka veriyor veya göze girmeye çalışıyor. “Bunda çok nasıl olsa” deyip, ondan alıp, başkalarına bonkörlük yaparak vicdanını rahatlatıyor. Haramını helale çevirmeye çalışıp kendini kandırıyor.
Acizin, yaşlının, öksüzün, yetimin, muhtacın, düşkünün hakkını yemenin haram olma derecesini anlatmaya gerek bile duymuyorum. Bence bu günahtan herkes korkar. Allah korusun.
Hak hukuk terazimizi vicdanımızla mı tartıyoruz, mantığımızla mı? Yaptığımız haksızlıklara aklımızla kılıf hazırlıyor muyuz? Yoksa; “Hak etmeyenlere çok verdim” deyip pişmanlıklar mı yaşıyoruz? Oturup düşünmek lazım.
Otu çöpü her şeyi düşünüyoruz. Hadi biraz da bunu düşünelim ve dua ile bitirelim. Tüm hak edenlere, hak ettikleri kadarı helal olsun…