Esip gürleme zamanı değil!
Mısır'a, İsrail'e, Körfez ülkelerine yanaşmak için çare üretme derdine düştük.
Muhammed Mursî Mısır'da, darbecilerin hapishanesinde hayatını yitirdiğinde, Türkiye'de, bizimle özdeşleşmiş bir "devlet başkanı" muamelesi gördü. Gıyabî cenaze namazını Diyanet İşleri Başkanı kıldırdığı gibi, namazda Cumhurbaşkanı da saf tuttu.
20 Haziran 2019'da yayınlanan "Bizi Müslüman Kardeşler örgütü mü idare ediyor?!" başlıklı yazımda "Şimdi su yüzüne çıktı... Bizi El-İhvânu'l-Müslimîn (Müslüman Kardeşler) örgütü idare ediyormuş. Mursî, Müslümanların çokluğu sağladığı hiçbir ülkede, böyle 'devlet töreni'yle anılmadı." diyorum ve şu yorumu yapıyorum:
"Biz devlet olarak hassas bir dengedeyiz. Attığımız her adımı dikkatli atmalıyız. Politik manevra kabiliyetimiz yüksek olmalıdır. Başımızı kuma gömemeyiz; etrafımızı görmeliyiz; her an üzerimize üşüşecek 'akbabalar'ın neler yapabileceğini ölçmeliyiz. / Biz daha yakın zamanda, dış destekli 15 Temmuz Darbesi'ni savuşturduk..."
Sonraki yazılarımda ısrarla Mısır'la ve İsrail'le temasımız olmalıdır. Mısır'ın darbesi kendisine; halkı düşünsün, dedim.
Siyonistler neredeyse dünyayı idare ediyor. 2009'da Davos'ta cumhurbaşkanları nezdinde İsrail'e "van minüt!" çektik, her yerde didiklendik.
Şimdi yıkılanı onarma telaşındayız.
Baştan hesaplı hareket edilmeliydi. Her sözün, her hareketin bir yeri, bir zamanı vardır.
Rabia işareti de oluyor?! İhvan'ı Mısır'da devirdiler, işte biz buradayız, demekten başka bir manaya gelir mi?
Bırakın her ülke kendi meselesini kendi halletsin. Sizin temasınız ne kadar sık olur ve o ülkenin iç işlerinden ne kadar ayrı durursanız, devleti yönetenler muhakkak sizin hassasiyetinizi de o derece dikkate alacaklardır.
Çin yönetimi Doğu Türkistan'da zulüm üzerine zulüm inşa ediyor! Siz ne yapıyorsunuz? Sesiniz çıkıyor mu? Elbette içiniz kan ağlıyordur, bundan şüphe etmiyorum... Bir kere olsun, soydaşlığı, dindaşlığı bırakın insanlık adına Pekin'e "Durun yav! Zulmetmeyin!" diyebildiniz mi? Aman ilişkimiz zarar görmesin!
Mısır ve İsrail'den büyükelçilerimizi çektik. Temasımız başladıysa yakında büyükelçiler de döneceklerdir.
Şuna alışmalıyız... Orta Doğu'da aramız açık olan ülkeler diktatörlükle yönetiliyor. İsrail ve İran ise farklı yerde. Her birine özgü bir politika geliştirilmelidir.
İran Şiîliğin merkezi olmakla beraber, yüzü Türkiye'ye dönük azımsanmayacak bir kitle mevcuttur.
Azerbaycan'da Ermenistan'ın işgalindeki topraklar el birliğiyle kurtarılırken, Aras'ın aşağı tarafında İran sınırları içinde Türkler, Erivan'ın kazanması için açık açık dua eden Tahran yönetimine karşı tavır koyuyorlardı. Bunlar Türkiye lehine de işaretlerdir.
Papa Irak'a gitti ve Irak Şiîlerinin lideriyle görüştü. İnce politika. Çünkü İran, çevresi boşaltılarak yalnızlaştırılmak isteniyor. Kendisi de İranlı olan Sistanî, Tahran'ın tavrını bile bile Papa'yı mütevazı evinde ağırlamıştır.
(Mütevazı ev deyince... Humeynî İran'da Şah'ı devirdi. Nasıl bir evde kalıyordu biliyor musunuz? Basit bir ev. Görünce çok şaşırmıştım.)
Esip gürleme zamanı değil. Devletin âlî menfaatleri öne çıkarılarak sistemli bir politika yürütülmelidir.
Fazlasıyla kaybettik. Ne toparlarsak artık!