Dişisel gelişim
Sonunda ben de bir dişisel (Erkek olsaydım kişisel yazacaktım:) gelişim kampına gittim. Bir grup insan, kendimize, özümüze yürüdük. Sorgulattı. Kafalar gitti, geldi. Yeniden doğduk.
(“Sonrasında yaşadıklarınızı anlatmayın” dediler. “Yazmayın” demediler;) Dillendirmeyeceğim ve ayrıntılı şekilde değinmeyeceğim.
Sırlarla dolu olduğundan değil, “Anlatılmaz yaşanır” diye de değil. Kişiye özel kalması gerektiğine inandığımdan. Peki bunu niye anlattım? Çünkü sonrasındaki iç konuşmalarımı aktarmak, karışmış, birbiriyle yarışmış düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Yalnız olmak, yanlış kişiyle olmaktan iyidir. Hayatımızı, bazı seçimlerimize mesai yaparak tüketiyoruz. Tüketmek kelimesi, sona yaklaşmak, mevcudu harcamak, var olanı yok etmek, bitirmek şeklinde anlamlandırılabilir. Seçimlerimizi, bize faydalı, geri dönüşü olacak davranışlara ve kişilere yaparsak pozitifimize geçer.
“Hayat çok kısa” gibi sık kullandığımız bir cümle var. Aslında verimli kullandığında hayat çok kısa değil. Ne kadar değerli olduğunu bilip, doğru şekilde yönetebilirsek çok tatlı, çok anlamlı, çok da uzun. Yaptığımız işe harcadığımız zamanın, bir getirisi olmayacak, bir gelişim sağlamayacaksa emek vermeyelim…
Bin çeşit insan tanıyoruz. Onlarla ilgili bin çeşit tecrübe yaşıyoruz. Sevgiler, sevinçler, hayal kırıklıkları. Bunlar normal. Tecrübe, yaşamadan kazanılmaz. Ama hasar en aza indirilebilir.
Karşımızdakinin nasıl biri olduğunu anlayabilmek için onun başardıklarına bakmamız lazım. Sevdiğim bir cümle vardır; “Yaptıklarım, yapacaklarımın garantisidir.” Kişiyi ya da dişiyi inceleyin, ne yapmış? Dediklerini ona göre dinleyin. Davranışlarında istikrar olmayan insanlara, üzülmekten başka yapılabilecek bir şey yok. Duy geç. Onlar sadece konuşur. Hatta bolca beğenmez, eleştirir. İnsanı da pek sevmez.
“Dinime söven Müslüman olsa.” “Lafla peynir gemisi yürümez.” “Ettiği laf, ürküttüğü kurbağaya değmedi.”
Koca bir ömür yaşıyorsun ve neredeyse sonlara yaklaştığında farkındalığa ulaşıyorsun. Geriye baktığında, akıllıysan mutluluk, bol pişmanlık, az acılı dostluk, aşk, hır, gür, yer yer kahkaha, varsa gurur… İçirdiğin bir tas çorbaya her gün teşekkür edenin şükrünü edemezken, bin verdiğine kör bakıp, salağa yatanlarla yıllarını heba ediyorsun. “Hak ettim” oluyorsun.
Gerçek olmayan her şey, sahte değildir. Yaşanan doğru ve yanlış deneyimlerin gelişimimize her türlü katkısı vardır. Işık aydınlatır ama ışık ne kadar parlaksa, karanlık o kadar koyulaşır. Çok parladığını sanırsın. Oysa karanlığını zifiri yapar. İçinde hapsolursun. Kafan karışır. Destek ararsın.
Karşına sayfalar açılır. Köklerin hatırlatılır. Köşeye sıkışır, araştırmaya kalkarsın. Öylesine değil, imanını, aklını yanına alarak gidersin. Saydığın, sevdiğin ama kaybettiklerine, belli sebeplerden dolayı söylemek isteyip söyleyemediklerini anlatmak için, elle tutulur, gözle görülür bir bedene ihtiyaç olmadığını öğrenirsin. Onları tek tek karşına oturtur, duygularını bütün çıplaklığıyla ifade edersin. Duyulduğunu umar, hatta hissedersin. Sonra hafiflersin. Hayatında üzüldüğün şeyleri küçükten büyüye sıralarsın.
Keşke boynum beş santim daha uzun olsaydı. Aynı şehirde doğup büyüseydim. Çocukluğumun kıymetini bilseydim. Ramazan’da aldığım dört kiloyu verebilseydim. Bir Ferrari’m olsaydı. Daha erken uyansaydım. Seçici bir hayat yaşasaydım. Günlük tutsaydım. Daha çok dua etseydim.
Sonra yeni senle fark edersin ki hiçbir şey için geç değil. Geç gitmek, hiç gitmemekten iyi!
Karar verir artık erken kalkarsın. Spora başlarsın. Saçına ayıcıklı bir toka takar, anneciğine başını yaslarsın. Seçici olma kararını uygulamaya koyarsın. Yaşadığın şehirden ayrılmamaya karar verirsin. Ferrari’n olur. Günlük tutmaya başlarsın. Ve daha daha daha çok dua edersin.
Yaşanmışlıklarımızla büyümek keyifli. Uyuyup da büyümeyelim. Uyanık yaşayalım. Mutlu yaşayalım. Bilinçli, aktif, üretken. Aynı hataları tekrar etmeyelim. Bu dünyadan gittiğimizde geride sadece kıyafetlerimiz, çoraplarımız kalmasın. Yaptıklarımız, ürettiklerimiz, hissettirdiklerimiz daim olabilsin. Bizi hatırlatabilsin.
Ve kalbimizi öyle saf, öyle temiz tutalım ki, biri bize; “Allah kalbine göre versin” dediğinde huzurla; “Amiiiiin” diyebilelim…