Dinlediler sizi, demek ki yönetemiyorsunuz...

Ortada geleneksel Türk devlet felsefesinden iz yok. Milli devlet geleneğinin ağırlığı da yok. Ortada küçük bir grup ve başında da başarısından çok başarısızlığı konuşulan bir bakan var.
O yetkin ve ağır, usturuplu, kuralları olan, bilgisi, derinliği ve ağırlığı ile tarihsel boyutuyla devleti temsil etme bilincinde olan bürokrasi gitmiş, yerini bir avuç küçük azınlığın maceracılığı almış gibi.
Davutoğlu’nun neden başarısızlıkla suçlandığı işte dinleme kasetleriyle ortalığa saçılan zayıf görünümlü bürokratik yapı ve ortaya koydukları bilgilerden anlaşılıyor. Birincisi, devlet yöneticisi sıfatıyla toplantıyı gizli yaptığını sanıyor ama dinleyen dinlemiş. Türk Dışişleri Bakanlığı bu konuda yetersiz. Öyle olmasaydı dinlenmezdi. Kendini korumaktan aciz bir görüntü değil mi bu?
İkincisi, ortalığa saçılan bilgilerden, konuşma biçimleri ve olaylara yaklaşımlarından anlıyoruz ki olması gereken büyük Türkiye’nin derinlikli, nitelikli ve iş bilir bürokrasisi yerine, macerayı seçen bir küçük azınlık var. Bu azınlık, sadece maceracı değil, stratejik derinlikten de yoksun. Tarihsel geleceği ve şimdiyi iyi analiz etmemiş, dünyadaki gidişi tam olarak görmemiş. Çok daha vahimi, gelişmelerden ders çıkaramamış. Başarısızlıklarını, başarı sanıyor. Kayıtlardaki konuşma biçimleri, konuşmaların mantığı, içeriği, seviyesi, niteliği gösteriyor ki her an herkesle savaşabiliriz. Başımıza ummadık şeyler gelirse kimden geldiğini tam olarak kestiremeyiz. Türkiye’yi vuranların gerçekte kim olduklarını bilemeyiz.
Hükümet, Suriye’de yarattıkları fiili durumun aslında kendi eserleri olduğunun bilincini yansıtmıyor. Hatalardan ders alıp bir an evvel geri dönüşlerin belki çok daha faydalı olacağını görmek istemeyen bir Türkiye yönetimin katı, inatçı, kendileriyle birlikte ülkeyi de zora sokacak kararlar almaktan çekinmediklerini görüyoruz.
Ülkeyi Birinci Dünya Savaşı’na sokan bir kısım İttihatçıların maceracı tavrı sanki geri döndü ve nüksetti.
Acaba bu Türkiye siyasetinin bir hastalığı mıdır?
Hatırlatırım, Talat, Cemal ve Enver Paşalar ülkeyi kaçarak terk etmek zorunda kalmışlardı.
İnşallah Tayyip Erdoğan hükümeti ne yaptığını biliyordur.
Sızan kasetlerdeki konuşmaların planını bir kahvehanede oturan cin fikirli vatandaşlarımıza sorsak, onların planlarından çok daha iyisini yapacaklarından eminim.
İktidar çevreleri bu bilgileri sızdıranlara “vatan haini” diyor...
Tartışılır... Bakalım kendi vatanımızdan kimseler mi? Mesela, Rusya, Suriye Çin, İran, hatta Irak istihbaratlarından birinin dinleyip servis etmediğini nereden biliyorsunuz?
Ayrıca, “hainlik” orada söylenen komploları planlamak, uygulamak mı, yoksa dinleyip yayınlamak mı?
Bu meselenin bir başka boyutu ise, iktidar çevrelerinin “yine dinlendik” feveranlarıyla Suriye’de olası bir iç savaşın boyutlarının yol açacağı durumların hesabını vermek yerine tüm kamuoyunun dikkatlerini “dinleme” olayına çekmeye özen göstermesi. Kimse dinlenmediniz demiyor ki. Elbette dinlendiniz. Dinlendiğiniz konuşmaların içeriğini soruyoruz. “Bizi hangi maceralara sürüklüyorsunuz” diyoruz? “Büyük devlet Türkiye, bir başka ülkeye entrikalar, kumpaslar, kendine yakışmayacak iş ve işlemlerle mi savaş açacaktı? Bu durumu 130 devlet, 16 büyük imparatorluk kurmuş bir millete nasıl yakıştırıyorsunuz?” demekteyiz.
Siz ise “bizi dinlediler” dedikten sonra “bu yapılan vatan hainliğidir, casusluktur” demektesiniz. Bütün bu olanlardan çıkarılacak ders nedir biliyor musunuz? Siz devlet sırlarını koruyamıyorsunuz. En çok da kendinizi bile korumaktan acizsiniz; dinleniyorsunuz. Aldığınız kararlar büyük devlet geleneği ile uyuşmuyor. Öyleyse siz büyük bir ülkeyi yönetmeye muktedir değilsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları