Devletin şeriki olmaz!
Sürekli vurguluyorum... Aman yanlışlık yapmayalım... Aman insanları üzmeyelim... Suçluyu, suçsuzu ayıralım... Benden olmayın batsın demeyelim. Çünkü, bu kadar insan eğer, "Fetullahçılar"ın ağına düşmüşse, 14 yıldır iktidarda olanların müsamahası ve iş birliği neticesidir. Cemaatlerin kapısı sonuna kadar aralanmış, bu kapıdan gerenler sadece "Fetullahçılar" olmamış; hemen bütün cemaat ve tarikatlar, ne koparabildilerse koparmışlar ve daha fazlasını istemişlerdir.
Dicle Üniversitesi'nden bir rektör yardımcısının ifadesi bana şaşırtıcı geldi. Prof. Dr. Aslan Bilici, Kırkıncı Hoca cemaatindenmiş... Fetullahçılarla mücadele içindeymiş. 2008'den beri, Fetullahçılara akademik kadro aldırmamak için çok uğraşmış. Gözaltındaydı. Şartlı salıverilmiş.
Ne fark eder... Bugün "Fetullahçılar", yarın "Kırkıncılar", falancılar, filancılar. Din ne zaman siyasetin içine sokulmuşsa, Müslümanlar zarar görmüştür.
Kırkıncı'yı da biliriz. Zamanında, "ülü'l-emre itaat" için Kenan Evren Cuntası'na destek vermişti. (Bu "ülü'l-emr" meselesini daha önceleri izah etmiş, yanlış yerde kullanıldığını açıklamıştım.)
"Ülü'l-emr" dedikleri darbeciler, güçten ve çaptan düşünce, hem de "İslâmcı" hükûmet zamanında muhâkeme edilmişler ve ceza almışlardı. Cunta'ya destek mi haklı, verilen ceza mı? Desteği veren de "İslâmcı", cezayı veren de!..("Bağımsız mahkemeler"den bahsetmeyin bana! İstese "İslâmcı" iktidar, mahkeme kapısını kapalı tutardı!)
Cemaatler ve tarikatlara asıl dikkat edilmelidir. Cemaat ve tarikat kişilerin tercihi. Ama bu cemaat ve tarikatları takip etmek de, devletin vazifesidir. "Sahih İslâm öğretilmelidir." diyenler, bu tür kümeleşmeleri tarassutta tutmalıdır.
(Şu notu düşmeden edemeyeceğim: Yurt dışında birçok "Türk" cemaatin faaliyetiyle karşılaştım. Hiçbirine itirazım olmadı. "Neden buradalar?" demedim. Vahhabîler meselâ; her tarafı sarmıştı, bir zaman. Neden bizden cemaatler, tarikatlar olmasın; dedim. Boşluk başka nasıl doldurulacak? Bir ideal güdenler ancak, fedakârlığa katlanabilirler. İsterim ki, güç toplayanlar, gözlerini siyasete dikmesinler ve gerçekten Kur'ânî çizgide yürüsünler ama, bu çizgi o kadar kırılgan ki... Hemen nasıl yön değiştirildiğini, insanların nasıl Allah'la kul arasına girip kendilerini "Tanrı'nın elçisi" gördüklerini, son hâdiselerde, dehşetle takip ediyoruz.)
12 Eylül 1980 darbesi sonrası, "Bir başçavuş bul işini halledersin!" derlerdi. Hakikaten, hemen bütün büyük şirketler kadrolarına, işlerini çözmek için, emekli generaller kattılar. Daha küçük şirketler, albaylarla, yarbaylarla binbaşılarla yetinmek zorunda kaldılar.
Şimdi, ne kadar ağız dolusu "FETÖ" dersen, o kadar itibardasın. Hele, her şeyi "FETÖ'cüler" üzerine yıkarsan itibarın katlanır. MHP'den Ak Parti'ye geçen, Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, Fetullahçıların zararını görmüştür, isyan ediyor. Babası Alparslan Türkeş'i FETÖ'cüler öldürmüş! Biz ki, "Alparslan Türkeş ve Liderlik" kitabını yazdık. O kadar araştırma yaptık, bir kişi de,"Bak kulağına söyleyeceğim, Türkeş'i Gülen -o zaman "FETÖ" denmiyordu!- öldürttü!" bilgisini vermemiştir!
Tuğrul Türkeş, "Yolda arabanın amortisörü patlasa FETÖ'cüler yaptı diyorlar. Böyle yaygın bir hava var. Cadı avına döndürülüyor bu iş. Bunu çok sakıncalı görüyorum." diyor.
Suç üretenler başka cemaatçiler olmasın! Suç üretmeler, masum insanlara zarar verdiği gibi, adaleti de yerlere serer.