Darbe marbe yok
İşlerine gelmeyen veya önceden planladıkları hesaba uymayan her olaya, her gelişmeye, “Darbe” diyen bir kadro var. Türkiye’de sivil bürokrasinin darbe yapacak ne gücü, ne yeterlikleri ve ne de imkânları var.
Darbe yapmayı basit sanıyor olmalılar...
Darbe yapacak kişilerin; önce elinde FETÖ gibi çok büyük bir gücü olması lazım. Öyle dört polis müdürüyle darbe mi olur? Bin polis müdürüyle de olmaz.
Operasyon yapabilirler ama kesinlikle darbe yapamazlar. Operasyon bile ellerinde patlar. İktidar, anında tepelerine çöker ve her birini ezer geçer. Hele, 17-25 Aralık benzeri bir operasyona yönelecek kişi ya da kişilerin, arkasında; mülki, idari, askerî, sivil ve siyasi bir güç, geniş bir kadro bulunması lazım.
FETÖ’yü hatırlayın.
Askeriyede nasıl örgütlenmişti.
Radyoları, TV’leri, gazeteleriyle güçlü bir basın desteğine sahipti. Bu sebeple kolayca kitlelere ulaşıyor, kamuoyunu kendi lehine yönlendirme kapasitesini kullanabiliyordu.
Şimdi “darbe yapıyor” denilenler kim? Ve hangi medya gücünü arkasına aldı da hepimizi etkileyecek seviyeye ulaştı?
Askeriyede ne kadar subay, astsubay onları destekliyor?
Polis istihbaratında kimler köşe başlarını tuttu da kendilerine bilgi sızdıracak?
Yoksa MİT’e sızdılar da devletin haberi mi yok?
Öyle ise bu söylenenler nedir?
Etki ajanlığıdır.
Psikolojik harekâttır.
Birileri bizi darbe yapıldığına inandırmak istiyor.
Darbe denilen şey, bir tarihsel olgudur. Olguların, ilgili kişileri, kurumları ve onları yöneten toplumsal aktörleri olur.
Ankara’da Bora Kaplan olayından hareketle yaşanan gelişmelerde olguların baş aktörü kim?
Olguları yöneten kurum ya da kurumlar kim?
Belirsiz.
Niye belirsiz?
Çünkü “Darbe” diyenler, bu kişi ve kurumları açıklamıyor.
Öyle ise bizden ne istiyorlar?
Söylediklerine inanmamızı, arkalarında saf tutmamızı istiyorlar.
İyi de aklımız ne olacak?
Aklımız yok mu bizim?
Ayırt edemiyor muyuz?
Hülasa…
Şimdi, şu an devlet bürokrasisinin içinde yuvalanan hiçbir cemaat, tarikat, ideolojik paramiliter güç, darbe yapamaz, iktidara meydan okuyamaz.
Çarpılır.
Efendim operasyon çekmişler de Cumhurbaşkanına kadar uzanacakmış. Böylece yargılanmalarının önü açılacakmış.
Hangi hâkim-savcı kadrosu yapacakmış bunu?
Sağcı, solcu, liberal, cemaatçi, hangisi?
Hiçbiri!
Aklını peynir ekmekle yiyen varsa bilemem.
Peki, madem darbe imkânsız, bu olup bitene ne diyeceğiz?
Devlet bürokrasisi içinde küçük bir ayar çekme hareketi diyebiliriz. Neye ayar çektikleri birkaç hafta içinde belli olur. Nereye varacakları ya da varmak istedikleri kısa zamanda ortaya çıkar.
Normalleşme
CHP lideri Özel ile Erdoğan arasında yaşanan görüşmelerden sonra gündeme getirilen “Normalleşme” tartışmaları, artık havada kaldı. Bizde siyaset, istenen o olgunluğa henüz ulaşamadı. Dolayısı ile bir Danimarka veya Almanya gibi, siyasetin olağan kanallar üzerinden, her siyasi aktörün ülke gerçeğine odaklanacağını sanmak hayalci olur.
Neden böyle?
Çünkü Türkiye’de siyasi fikirler, ideolojiler ve onları temsil eden siyasi partiler, henüz cumhuriyeti bir siyasal sistem olarak benimseyebilmiş, devletin yurttaşlık felsefesini içine sindirebilmiş değil.
İktidar çevresi de dâhil, pek çok kişi ve kesim, yurttaş sıfatıyla Türk olmayı, etnik, kan ve ırk olarak Türk olmakla eş değer görüyor. Hâlbuki yurttaş olarak Türk devletin uyruğunu, etnik olarak Türk ise, bir soy bağını ifade eder. Buna rağmen, (çoğu ayrımı bilse de) toplumsal düzeni kabullenmiyor. Yetmiyor, bu durumu siyasete yansıtıyor ve propaganda ile ayrışmayı derinleştiriyor.
Dünyanın geri kalanında böyle bir karmaşa yok.
Türkiye’de siyasal rejim ve siyasal sistem sorunu da bitmiş değil. Her ideoloji, kendi siyasal sistemini getirmek istiyor. Avrupa’nın böyle bir derdi yok. Bu sebeple siyasal normalleşme süreci tamamlanmış durumda. Bizde ise herkes kendi devletini ve siyasal rejimini kuracağı için kavga devam ediyor.
Bu durumda nasıl normalleşeceğiz?