Bu mudur Müslümanlık!

Cemaatçilik nasıl bir şeyse gözleri kapalı inanıyorlar. Hele bir de şeyh mi derlerler, hoca mı derler, mürşit mi derler her kimse artık bir de rüya gördüyse, kendilerinden geçiyorlar. Rüya mutlaka bir "ilâhî yol"a açılıyor çünkü. Allah'la, Hz. Peygamber'le doğrudan irtibat hâlindeler! Mürit esrimesin de daha ne yapsın! (İbn Haldun'u bu sıra sık anıyoruz. Mukaddime'sinde rüya üzerine ayrıntılı bilgi vermiştir.)

Arife günü 24 TV'de, ilahiyatçı Prof. Dr. Hilmi Demir'i görünce dikkat kesildim. Onun ilmî ciddiyetini bilirim. H. Demir, arada ister istemez, mücadeleyi sulandıran "FETÖ" adlandırmasını, karşısındaki muhabirin (Belkıs Akkaya) konulara uzaklığından dolayı kullanmak mecburiyetinde kalsa bile, Fethullah Gülen'in -piyasa sözüyle- ipliğini pazara çıkardı. Yazılarındaki, sözlerindeki, İslâma aykırılıkları, muhabirin gereksiz araya girmelerinden fırsat buldukça anlattı, "20 senedir inceliyorum. Adamın bütün kitaplarını okudum. İslâm dışılıklarını bir bir tespit ettim" mealinde söz etti.

Cemaatin reisine karşı ilmî delilleri ortaya koymazsanız siyasî mücadele zemini çürür ve çöker. İktidardakiler, hesabını kendilerine göre yapmamalıdırlar. İleride beni sorgularlar mı, yolsuzlukları ortaya dökerler mi korkusunu aşmalılar ve milleti dinin esası etrafında toplayacak ilmî faaliyetlere yol açmalılar. İslâmı; Kur'ân'ı ve Sünnet'i doğru anlayanların çizdiği yol üzerinden anlatamazsanız, bitersiniz. Siz bitin! Beni ilgilendirmez. Hatanızın bedelini ödemiş olursunuz. Ama çok insanımız müfsit olur; fikren telef olur! "Cemaat"in dindeki yeri ve sapmalar üzerine, özellikle, kim itiraz ederse etsin, Hanefilik (Şafiîliği de katabiliriz; ülkemizin bir kısmı Şafiîdir)-Maturidilik-Yesevîlik diye formüle edebileceğimiz "Türk Müslümanlığı" çizgisi idrâk edilemezse, hep sapılacak, insanlarımız kandırılacak, mülevves emeller için kullanılacaktır. Prof. Dr. Hilmi Demir gibi âlimlerimiz halkımızı, siyasetin dışında, uyandırılmaları için sık sık programlara davet edilmelidirler.

Bayramda memlekette anlattılar... Fethullahçıların bir kısmı hâlâ umutlu. Üç yıl sabırlı olmak gerektiğini, şartların değişeceğini birbirlerine telkin ediyorlarmış. Güya ağır bir imtihandan geçiyorlarmış. Bir örnek verdiler... Birini içeri almışlar, savcı birkaç ay sonra bıraktırmış. Adam uslanmıyor, "Ak Partililer gün gelecek kanla abdest alacaklar!" diye konuşuyor. Söz savcının kulağına gidince tekrar tutuklanıyor.

Cemaatçiliğin ne menem şey olduğunun en bariz hâdisesi: Bir yeğenim Ankara'da meğer Nurcularlar birlikteymiş... "Okuyucular" denen gruptaymış. Bu çocuk, üniversiteye Yozgat birincisi olarak girdi. ODTÜ'de bilgisayar mühendisliğini bitirdi. Yüksek lisansını da yaptı. Devletin çok önemli bir biriminde çalışmaya başladı. Akademik hayata geçmeyi planlıyordu ki, bir baktık, o önemli kurumdan ayrılmış, Nurcuların dershane diye adlandırdıkları evlerinden birinde kalmaya başlamış, abilerden olmuş. Said-i Nursî'nin kitaplarını şerh ediyormuş. Çocuğun babası, işinden ayrıldığı ve evlenmek istemediği için çok kızgın. "Gitti Said-i Kürdî'ye yamandı!" diyor. Bayramda eve almadı, yüzüne bakmadı. Ey Nurcular! Bu mudur Müslümanlık! Çocukları aileleriyle karşı karşıya getirmek Kitabımızın neresinde yazılı?!

İmam hatipleştirme ayrı bir cemaatleşme... Ayrı bir fecaat... Daha girmedim o meseleye.

Ne diyeyim! Allah yardımcımız olsun!

Yazarın Diğer Yazıları