Biraz da ders çıkarmak lazım
Netflix'teki en çok beğenilen işlerinden biri olan Black Mirror'un (Modern toplumun ve teknolojideki yeniliklerin getirilerini, mevcut siyasal ve sosyal düzendeki ilişkiler üzerinden kurgulayan bir dizi) yapımcıları tarafından yine Netlix'te 2020 hicvi yapan bir film yayınlandı: Death to 2020.
Film her ne kadar olayları öne çıkarışındaki ağırlık nedeniyle zaman zaman ABD başkanlık seçimleri ve İngiliz Kraliyet ailesi parodisi gibi dursa da 2020'de dünyada yaşanan felaketleri kara mizahla sunuyor ve izlerken "Neler olmuş be!" demeden edemiyor insan.
Covid-19 pandemisi, virüsü en çok küçümseyen iki liderin -Trump ve Johnson- virüse yakalanması, Avustralya'daki orman yangınları ve milyonlarca canlının ölümü, siyahi Amerikalı George Floyd'un ölümü sonrası dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan protestolar… Filmde yer verilmese de Afrika'daki çekirge istilası, Ukrayna'da yolcu uçağının düşmesi, Pakistan'daki çığ felaketi, Endonezya'daki seller, Beyrut'taki büyük patlama…
Üzerine bir de Türkiye'de yaşadıklarımızı düşününce daha da sıkılıyor insanın içi..
Elazığ depremi, Van'daki çığ faciası, Sabiha Gökçen Havalimanı'ndaki yolcu uçağının kazası, Suriye'deki şehitlerimiz, Çanakkale'deki orman yangınları, Bursa ve Giresun'daki sel felaketleri, Sakarya'daki havai fişek fabrikasındaki patlama, Hatay'daki yerleşim yerlerine de sıçrayan yangın, İzmir depremi…
Ama sonra durup bir düşündüm de Covid-19 harici hangisi yeniydi bu felaketlerin?
Evet 2020 zor bir yıl oldu ama 2019 kolay mıydı, peki ya 2018 çok mu farklıydı?
Orman yangınları, depremler, çığlar, yoksulluk, açlık, işsizlik, cinayetler, çocuk istismarları, kadın şiddeti, terör, şehitler, hayvanlara yapılan işkenceler…
Hangisi yeni? Hangisi 2020'nin getirisi?
Evet, 2020 felaketlerle doluydu, ancak takvim harici ne değişti?
2020'de en az 397 kadın cinayeti yaşandı, son günlerinde bile akademisyen bir kadının katledilmesini konuştuk ama hala İstanbul Sözleşmesi'nin önemini anlatmak zorunda kalıyoruz. 2019'da da yaşadık bunları, 2018'de de… Çaresizlikle başvurulan intiharlar geçen yıl da içimizi yakmıştı, bu yıl da. "Deprem, göçük, afet" diyoruz mesela, hiçbir doğal afet yaşanmaksızın kendiliğinden çöken binalarımızı ne kadar çabuk unuttuk. Hatalı işçilik, denetimsizlik… Bunları her sene en az üç kere konuşmuyor muyuz? Dış politikadaki hatalar yüzünden 2020 öncesinde de yüzlerce şehit vermedik mi?
2020'nin getirisi mi bunlar?
Covid-19 hariç, başımıza gelen tüm felaketler, ders almadığımız, gerekeni yapmadığımız kötü tecrübelerimizin tekrarı.
Adet bu ya, eski sevilmez, kötülenir, suçlanır; yeni övülür. El mahkûm, umutlar yeniye yüklenir. Neticede, Aristotales'in dediği gibi, "Umut, uyanık insanın rüyası"… Biz, hadi yine de umudumuzu yeni yıla taşıyalım…
Taşıyalım da eskisinden aldığımız dersi de unutmayalım.
Boş koltukla paramızın değer kazandığı günü hiçbir zaman unutmayalım mesela, 2020'nin hayat dersi olsun o. İşini ciddiye almayan, mesleki açıdan yetersiz ve idarenin her kademesine yerleşmiş insanlar yüzünden, yetersiz denetimler ve önlemlerle, bilim ve bilim insanlarının uyarıları göz ardı edildiği için her olumsuzluğu daha büyük hissettiğimizi unutmayalım.
Üretmeden tüketmeyi sürdürdükçe, her yılın felaket olabileceğini anlayalım.
Depremler, afetler, salgınlar engellenemez belki ama iyi yönetilirsek, liyakat, hukuk ve bilim esas alınırsa; bize yansımaları da çok daha az olur.
Her şeye rağmen 2021'e hoş gelesin diyor; siz değerli okuyucularımın yeni yılını kutluyorum.