Bir akıl tutulması: Kanal İstanbul
İstanbul Kanalı'nın yapılmasına çok geniş bir kitle karşı çıkıyorsa durup düşünülmesi gerekmez mi?
"İnadına yapacağız. İsteseniz de istemeseniz de yapacağız!" sözleri ağızdan düşmüyor.
Demezler mi mübarek Hitler misin, Stalin misin, Lenin misin, Mao musun, Saddam mısın?...
Öfke baldan tatlıdır ama öfkeyle kalkan zararla oturur. Öyle zararlar var ki telafisi mümkün değildir.
Madem "İslâmcı"sınız, istişare esas olmalıdır.
Kur'ân-ı Kerîm'de iki ayet doğrudan şurâya dairdir:
"Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler..." (Şurâ Suresi, 42/38)
Şimdi vereceğim ayet-i kerîmeyi dikkatle okusunlar:
"Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et…" (Âl-i İmrân Suresi, 3/159)
Bu ayet-i kerîme Hz. Peygamber nezdinde bütün idarecilere hitaptır.
Cenab-ı Hak, "Katı yürekli olmayın." buyuruyor.
Siz ise istişareyi bir tarafa itip "İsteseniz de istemeseniz de yapacağız." diyorsunuz.
Kimse bu kanalı yapacağınız için tavır almıyor, olmaması gerekenden bahsediyor.
Hükûmet tarafının Kanal İstanbul için söylediklerine yazdıklarına bakıyoruz, hiçbir surette Kanal'ın zaruretini ortaya koyacak bilgi bulamıyorsunuz.
Sadece bir çılgınlık. Bunu da ifade ediyorlar: "Çılgın proje".
Günlük politik tartışmaların dışına çıkılarak, Kanal'ın fayda ve zararları üzerinde durulmuyor.
İstanbul halkı, Kanal'ın cazibesine inandırılabilseydi, 800 bin oy farkıyla CHP'li Ekrem İmamoğlu'nu tercih etmezdi. İmamoğlu bunu bildiği için, İBB olarak kendi sınırları içinde açılacak bir kanala şiddetle karşı çıkıyor, "Tanımı bizde nettir: Bu bir, Beton Kanal'dır. Başka hiçbir şey ifade etmez. Bedeli çok ağırdır. Bu projenin bedeli maddî olarak ağırdır. Ama manevî olarak bedelinin inanın tarifi ve tamiratı yoktur. Onun için, mutlaka ve mutlaka engellenmelidir. Bu konuda tümden büyük bir mücadele içinde olacağız." diyor.
Reis Bey, ne yapacak? İBB Başkanı'nı görevden alıp Saray'dan bir kayyım mı getirecek?
İlmî çalışmalarda Montrö Antlaşması yanında çevrecilik açsından da duruluyor:
"Tüm bu gelişmeler karşısında herhâlde Türkiye'nin Boğazlar ve Montrö konusunda çok dikkatli ve hassas olması gerekmektedir. Montrö Sözleşmesi'nin tartışılması durumunda Türkiye, güvenliği ve Boğazlar üzerindeki egemenliği açısından kazanımları tartışılır hâle gelecektir. 1936'da ele geçen elverişli şartları bugün tekrar yakalamak ise imkânsız gibidir. (…) Kanal projesi gerçekleşir ise bölgede çevreye verilebilecek zararın geri dönüşü mümkün olmayacaktır. Türkiye'nin denizlerin ekolojisini değiştirmesi sebebiyle milletlerarası çevre zararlarından sorumluluğu gündeme gelebilir." (Prof. Dr. Ayşe Nur Tütüncü, "Montrö Sözleşmesi ve Kanal İstanbul", MHB, Yıl: 37, S. 1, 2017, s. 120)
Kanal inadı bir akıl tutulması. Başka izahı yok.
*
Fakülte arkadaşım Mehmet Aydoğmuş'u menhus salgında kaybettik. Gaziydi. 12 Eylül öncesi millî beka mücadelesinde bir saldırıda kurşunların hedefi olmuş, yaralanmıştı. Allah rahmet eylesin.
İki askerimiz Suriye'de PKK saldırısında, bir askerimiz de Konya'da kazada şehit düştü. Allah'tan rahmet diliyorum.